yirmiiki | e m a r e

171 25 37
                                    

yirmiiki | emare

Yorganımın altında düşüncelerim ve ben büyük bir kaos yaşıyorduk. Tilkiler kuyruklarını sallayarak zihnimde cirit atıyordu, bense elimde bıçakla onları avlamak için pusuda bekliyordum. Ne kadar çabalarsam çabalayım, susturamıyordum ama. Pokemon çizgi filmindeki Roket takımı gibi tüm çabalarım boşaydı, gökyüzünde anlık parlamayla kaybolmaya mahkûmdum sanki. Her şey boşaydı.

"Temmuz!"

Annemin mutfaktan gelen sesini duyduğumda başta boşverdim ancak daha yakında duyduğumda yorganımı başımdan çektim ve tepemde dikilen yüzüne baktım. Elinde telefonum vardı.

"Arkadaşın, kar topu savaşı yapacağınızı söylüyor."

"Sıla mı? Meşgulüm anne, öldürmem gereken sürüyle tilki var."

"Hayır, Arda."

Kaşlarımı çattım, yorganı boynumdan karnıma indirdim ve doğruldum.

"Arda?"

"Kemirgen diye kaydetmişsin ama isminin Arda olduğunu söyledi. Seni bekliyor, al telefonu ocakta yemek vardı."

Ellerim titrerken annemin mikrafon kısmını kapattığı telefonu aldım ve ahizeyi kulağıma yasladım. Annemin odadan çıkışını gözlerimle takip ederken, Kemirgen'in nefes alışverişlerini dinliyordum. Kapı kapandığında sesli bir nefes aldım ve sakinleşmeye çalıştım.

"Arda, isminin Arda olduğunu bilmiyordum aynı zamanda rehberimde telefon numaranın kayıtlı olduğunu da."

"İsmim Arda değil, Arda'ya benzeyen bir isim, annen sorduğunda aklıma bu geldi. Telefonuna da eklemiştim bir ara, her neyse bunları boşver. Aşağı gelsene, seni bekliyorum, kar topu savaşı yapacağız."

Kar tatilinden yararlanıp tüm gün tembel hayvan gibi olmaya karar veren ben, yataktan fırlamış ve pencereye atılmıştım. Perdeyi çekip, aşağı, ona baktım. Kafasına beresini geçirmişti ve bembeyaz karın içinde çok güzel görünüyordu. Onu seviyordum, dudaklarının yanındaki gamzesini, gülünce ortaya çıkan dişlerini, kısılan gözlerinin yanındaki çizgileri... Onu doya doya izliyordum; günler geçse, aylar geçse, yıllar geçse ve ben sadece onu izlesem. Gözlerinin içinde, kaybolsam.

Hayallerim vardı, uzun bir aradan sonra tekrar hayallerim vardı; bu kez daha sağlam, daha sarsılmazdı. Hiç mutlu olamayacak mıyım? diye soruyor, isyan ediyordum. Mutluydum, işte. Hayallerim vardı, umut etmeye ihtiyaç bile duymuyordum, mutluydum.

Yastığımın altındaki ilmeği unutmuştum, sanki.

Gülümsüyor olmasına, gülümsedim ve başımı aşağı yukarı sallayıp, mırıldandım: "Geliyorum."

"Kalın giyin ama hasta olmanı istemiyorum."

"Tamam, giyinirim."

Telefonu kapatıp yatağımın üzerine attım ve dolabımın karşısına geçip kalın bir kazak ve pantolon aldım, bacaklarım üşümesin diye de annemin aldığı taytlardan birini yerinden alıp üzerime geçirdim. Odamdan çıktım ve montumu giyerken annemin yanına gittim.

"Anne ben aşağı iniyorum, fazla kalmam dışarıda merak etme, tamam mı?"

Beremi de kafama geçirip, eldivenlerimi taktım.

"Atkını da sar boynuna, dudaklarını kapatsın çatlıyor sonra hep."

"Bence gerek yok."

"Öyle mi hanımefendi? Ben senin annenim, sus ve dediğimi yap."

Nefesimi bıkkınca dışarı üflerken atkımı boynuma sardım ve "Oldu mu?" diye mırıldandım isteksizce.

"Evet, oldu. Şimdi söyle bakayım, Arda kim?"

"Arkadaşım."

"Ne zamandan beri yeni arkadaşlar ediniyorsun ve beni bundan haberdar etmiyorsun?"

Oda karanlık olsa ve hemen tepemizde bir lamba, şu anki durumumuza oldukça uyardı.

"Anne beni bekliyor, gelince konuşuruz. Hadi kaçtım ben!"

"Hah! Kaç bakalım, bunun akşamı var."

Kapıyı ardımdan kapatıp merdivenleri hızla indim ve binanın kapısını açıp Kemirgen'in soğuktan beyazlaşmış yüzüne baktım. Kırmızı burnu sevimli duruyordu. Bir şey demedi ve bende sustum, beraber duvarımıza doğru yürümeye başladık. Oturduğumuz sokaktan ayrıldığımız an, boşta sallanan elimi Kemirgen'in eli kavradı ve cebine soktu.

"Diğer elini de kendi cebine koyar mısın?"

Gözlerim iri iriyken, dediğini yaptım ve elimi cebime koydum. Her hareketinde gülümsemek istiyordum, mesela şu an yanaklarım ağrıyor.

Duvarımıza yaklaştığımızda Kemirgen parmaklarını dudaklarına götürdü ve ıslık çaldı aynı anda bir sürü çocuk saklandıkları yerden çıktı. Gözlerim büyürken ellerindeki kar toplarını izliyordum, cephaneleri çoktan hazırdı.

"Ayrıldınız mı iki takıma?"

"Evet, kale bile yaptık. Bayraklarımızı da diktik," dedi, gözlüklü siyah saçlı bir çocuk.

"Aferin, şimdi hangi takım beni istiyor?"

Tüm eller havaya kalkınca somurttum, kar topu savaşlarını hiç beceremezdim ama yine de üzdü.

"Aşk olsun, yani, bende bir kere doğuştan takım ruhu var. Yakıştıramadım, size çocuklar."

Kemirgen güldü ve cebinin içinden elimi sıktı. Başımı ona çevirip gözlerimi kıstım. Sanırım biraz hırs yaptım.

Nihayet, yeşil bayraklı olan takım beni almayı kabul ettiğinde kar topu savaşına başlamıştık. En çok kar topunu ben yemiştim, Kemirgen'de hiç çekinmiyordu başıma kar topu atmaya. Yediğim beş atışın üçü ondandı, ona sadece ben zarar verebilirim diye mi düşünüyor, bilmiyorum.

Beyaz bayrağı doğal olarak ilk biz çektiğimizde sesli bir nefes verdim. Botumun içine giren kardan dolayı ıslanan çorabımdan dolayı huylanmıştım ve eve gidip kaloriferle bütünleşmek istiyordum.

Kollarımı iki yana açtım ve nefes nefeseyken bağırdım: "Pes, pes ediyorum."

Tam o anda sırtıma bir kartopu yedim. Atışın geldiği yere döndüğümde camdan sırıtan teyzeyi gördüm. Kollarım iki yana düşerken, dudaklarım aralanmıştı.

"Sende mi teyze ya!"

Kemirgen güldü ve bir eliyle elimi tutup diğer eliyle teyzeye el salladı. Tuttuğu elimi bırakıp koluyla omzumu sarmaladığında beni yürütmeye başladı ve çocuklardan uzağa ilerletti.

İki omzumda da baskısını hissettiğimde, kendimi yerde buldum. Dudaklarımdan çıkan tiz çığlık tüm sokakta yankılanmıştı. O da kendini yanıma, sırt üstü attığında başımı ona çevirdim ve kaşlarımı çattım.

"Neden yaptın şimdi bunu?"

Kollarını ve bacaklarını hareket ettirirken, gülümsedi ve heyecanla konuştu: "Çünkü melek gibisin ve beyaz karda senin de bir izin olsun istiyorum. Sende yapsana."

Ayağa kalktı ve arkasındaki karları eliyle temizleyip eserine baktı.

"Hadi!"

Gözlerimi kapattım ve yaptığını yaptım. Bana melek gibisin demişti, bu inanılmazdı.

Gözlerimi açtığımda bana elini uzattığını gördüm, bende eline uzandım ve yardımıyla ayağa kalktım. Kollarını belime sararken yan yana iki melek emaresini izliyorduk.

"Sen de kalbimin üzerinde böyle bir iz bıraktın işte. Ezdin kalbimi ama güzel bir iz bıraktın. Gitmesini hiç istemediğim bir emare."

Başımı ona çevirip çok yakınımda bana parıldayarak bakan gözlerine baktım.

Onun kadar cesur değildim, dudaklarım zincirleniyordu hislerimi açığa vurmak isteyince ama o Kemirgen'di. Kirpiklerimin kıvrımında beni okuyan adam.

Kemirgen Onde histórias criam vida. Descubra agora