onbir | a v u ç i ç i

184 31 16
                                    

onbir | a v u ç i ç i

Avucumdaki kesikte gezdirdim parmak uçlarımı. Aynanın kestiği yarama, yara bandı yapıştırmamıştım. Kesiği görmek, neden yaptığımın hatrıma düşmesine neden oluyordu.

"Anılarını mı yaşatmak istedin?"

Başımı kaldırdım ve yanıma oturan Kemirgen'e baktım. Kaşlarım çatılmış neyi ima ettiğini anlamaya çalışıyordum. Avuç içimi defalarca kesmiştim ben, bir öncekisi anı olamayacak kadar yakın bir zamandaydı.

"İlk kesiğin de avuç içindeydi değil mi?"

Elleri ceketinin cebindeydi, rahat bir şekilde sırtını duvara yasladı ve derin bir nefes aldı.

"Bunu nereden biliyorsun?"

Umursamaz bir şekilde omuz silkti. Ağzının içinde mırıldanarak, "Sen de söyledin, her harfini bu duvara kazıyacak kadar tanıyorum seni," dedi ve yanındaki daha önce fark etmediğim kutuyu bacaklarının üzerine koyarak parmaklarını toz pembe rengindeki kurdelenin saten kumaşında gezdirdi.

"Bu hediyelerin amacı ne bilmiyorum ama beni mutsuz ediyor."

Gülmeye benzer bir ses çıkardı ve kutuyu bana doğru itti.

"Açmanı istiyorum ama bunu ben yanındayken değil, eve gittiğinde yapman gerekiyor. Yanımdayken, kendini kısıtlıyorsun."

"Hayır, kendimi kısıtlamıyorum."

"Hareketlerini düzenlemeye çalışıyorsun."

"Hayır," diye homurdandım. Doğru olduğunu biliyordum. Kimse gerçek beni bilemez, tanıyamaz ve tüm bu ihtimaller gerçekleşse bile sevemezdi.

Ben kötü biriydim. Sahte, yalancı, bir düzine maskesi olan yapma bir kuklaydım sadece. Pinokyo, küçük ve kırık bir pinokyoydum. Yalan söyledikçe değilde, sustukça burnum uzamıyorduda kesiliyordu bir yerlerim.

"Ben, hediye istemiyorum."

Kutuyu kucağımdan alıp ikimizin arasına koydum. İç çekti ve kutudan çekmekte olduğum elimi tuttu ve avuç içlerim yukarıya bakacak şekilde bacağının üzerine koydu.

Baş parmağını avuç içimde gezdiriyordu. Bir eli bileğimi tutup bacağının üzerinde sabitlemişti. Başımı ters tarafa çevirip gözlerimi kapattım ve dudaklarımı birbirlerine bastırıp derin nefesler aldım.

"Şimdi tam kesiğinin üzerinden yavaşça ve masumane bir şekilde öpsem kızar mısın bana?"

Gözlerim büyürken başımı ondan tarafa çevirdim.

"Ben..."

Kesiğimin üzerinde gezinen baş parmağının tenimdeki etkisini yok saymaya çalışırken dudaklarımı ısırdım.

"Kızmam," dedim.

Omuzlarını yavaşça indirip kaldırdı. Baş parmağı bu sefer parmak uçlarımda geziyordu. Her birinin üzerinde defalarca, ateşten çemberler oluşturuyor yanmama neden oluyordu.

"Peki ya delinmiş parmak uçlarını öpersem kızar mısın?"

Ne yapmak istediğini anlamış ve ona yenilmiştim. Göz kapaklarım titrerken, gardımı indirmiş ve yenilgiyi kabul etmiştim.

"Hayır, kızmam."

Parmakları bu sefer yara bandımın üzerinde gezinmeye başladı. Bileğimde fazla dikkat çeksede, sadece kağıt kesiğiydi. Üzerini erkek kardeşimin kırmızı guaj boyasıyla boyadığımdan daha da acı verici olmuştu sadece.

"Bileğindeki yara bandına küçük bir öpücük bırakırsam kızar mısın, peki?"

Başımı iki yana salladığımda, duymuş olacak ki elimi dudaklarına yaklaştırdı. Önce yara bandımın üzerinden, sonra parmak uçlarımın hepsini teker teker öptü. Sıcak dudaklarının yumuşak baskısı, boynumda alevden bir ejderhanın kundaklaması gibi yakıyordu tenimi. Küçük ve masumaneydi, dediğini yapıyordu ama yine de o öptükçe yanan tenimden kıvılcımlar çıkıyordu sanki. Kalbimi yakan ve aynı zamanda iyileştiren kıvılcımlar...

Sıra avuç içlerime geldiğinde önce dudaklarını hafiften sürttü. Öyle güzel öptü ki avuç içimi orayı bir daha kesmeye kıyamam.

Burnu avuç içime dayalıyken sesli bir nefes aldıktan sonra elimi nazikçe kutunun üzerine koydu.

"Belki öpünce geçer diye yaptım."

Sesi boğuk ve çatallı çıkmıştı. Ayağa kalktığında, avuç içime baktım. Gözlerim dolarken onun gidişini izleyemedim bile. Kurumuş dudaklarımı yaladım ve işaret parmağımı önce dudaklarıma götürüp ardından öptüğü yere bastırdım.

Yaralarımdan öpmüştü, yaralarımdan öptüğü yeri öpmüştüm.

Kemirgen, benim güzel yara bandım, geçti.

Kemirgen Where stories live. Discover now