yirmisekiz | h a k u n a m a t a t a

146 21 17
                                    

yirmisekiz | h a k u n a  m a t a t a

Boy aynasından kendime baktım. Üzerimde, siyah uzun kollu ve boğazlı bir elbise vardı. Kalın siyah bir çorap giyip bordo bir kaban almıştım. Baldan sarı saçlarımı düzleştirmiştim, böyle normalde olduğundan daha uzun geliyordu. Tırnaklarıma uğurlu geldiğini saydığım ojelerimi sürmüştüm. Güzel görünüyorum.

Telefonumun çaldığını duyduğumda elimi kabanımın cebine sokup telefonu çıkarttım ve yanıtladım. Bir şey demesine izin vermeden, "Geliyorum," dedim ve aramayı sonlandırıp bacaklarıma değen yumuşaklığa oturdum. Pufa oturup  botlarımı giyerken annem yanıma geldi.

Çocuklar Duymasın dizisindeki pufu görüp anneme zorla aldırmıştım. Eflatun rengindeydi ve küçükken bunun üzerinden kalkmak istemediğimi hatırlıyordum. Annem öğütlerini sıralarken ben ayağa kalkmış son kez aynadaki halime göz gezdiriyordum.

Eğer normal biri olsaydım annem, şu an izin verdiği şeye mümkünatı yok izin vermezdi ancak yüzümün güldüğünü görüyor olması gözlerinin dolmasına neden olacak şekilde etkiliyordu onu.

Birkaç öğüt verici cümle sıraladıktan sonra en sonunda "Geç kalma," diye kesin bir sınır çizdi.

"Tamam, anne," dedim ve yanağından öpüp kapıyı açtım. Sonunda kendimi dışarıya atabildiğimde, annemin arkamdan bağırdığını duydum. "Bir ara getir şu arkadaşını da biz de görelim. Güvenilir mi değil mi, kimlerden öğrenelim."

Son beş dakikadır söylediğim tek cümleyi tekrarlayarak "Tamam, anne," diye mırıldandım. Daha ismini bile bilmiyorum diyemezdim. İsmini bile bilmediğim biriyle arkadaşlık yaptığımı duysa düşüp bayılırdı herhalde.

Merdivenleri, annemin giymeme izin verdiği botların topuklarının mermere vururken çıkardığı gürültülü sesle indim. Kemirgen binanın içinde, sırtını duvara yaslamış yüzünde garip bir ifadeyle beni bekliyordu.

"Geldim!"

Son basamağı zıplayarak indim ve tam karşısında durdum.

"Hey," dedi ve elimi tutup çevremde bir tur döndürdü. "Güzel görünüyorsun."

"Elbisenin maaliyetini sana bir şekilde ödeyeceğim," dedim, ona sarılıp sarılmamak arasında kalırken. Sarılmak istiyordum.

Duymazlıktan gelerek arkasını döndü ve binanın kapısını açıp hafif bir şekilde eğildi.

"Lütfen," dedi ve kibar bir şekilde gülümseyip elini uzattı. "Ah, tabii," diyerek gülümsedim ve onun gibi nazik olmaya çalışarak elimi elinin üzerine koydum. Birlikte tramvaya doğru yürümeye başlarken, ikimizde heyecanlıydık. Durak, bize çokta uzak değildi sadece dik bir yokuşu inmemiz gerekiyordu, ayağımda bu ayakkabılar olmasaydı; onunla daha uzun bir yokuşu el ele inmeyi seve seve kabul ederdim.

"Sınav yaklaşıyor," dedi, derin bir nefes çekip. "Evet, Sıla'nın zaman dolmadan kiralık katil tutup kendini öldürtmeyi planladığı şu sınav," diye, ağzımın içinde geveledim.

"Ne dedin?"

"Diyorum ki kiralık katille kendini öldürtmek intihara girer mi?"

"Bunu mu planlıyorsun?"

"Hayır!" diye çıkıştım bir anda. Suçlayıcı bir şekilde konuşması canımı sıkmıştı. "Hayır ben değil, başkası, yani arkadaşım, Sıla, tanıyorsundur herhalde."

"Esmer bir kızsa evet siması tanıdık geliyor. Her neyse," dedi ve güldü. "İstersen sana özel ders verebilirim. Matematikte en azından."

Gözlerim büyürken yaşını sormak aklıma geldi.

"Kaç yaşındasın?"

"Yirmi, yaşındayım. Konuyu neden sürekli saptırıyorsun?"

"Aramızda iki yaş var yani, fazla yokmuş. Yaşına göre olgun duruyorsun."

"Haftasonları bendesin o zaman," dedi boşlukta sallanan ellerimizi kendi cebinde birleştirerek. Az önce kurduğu cümle şu zamana kadar duyduğum en ilgi çekici cümleydi.

"Aslında bize gelebilirsin, annem seninle tanışmak istiyor," dedim bir başka ilgi çekici cümle daha duymak için.

"Sınavda çok çalışıp, benimle aynı ünşversiteye gelmek istersin diye düşünmüştüm."

Artık ikimizde farklı dünyaların insanıymışız gibi konuşuyorduk. Ben başlatmıştım, ben bitirecektim o halde. Ya da sadece, onunla aynı üniversitede olma fikri kalbimin, gülün güzelliğine kanan bülbülün naif kalbi gibi çarpmasına neden oluyordu.

"Öğleden sonra bir gibi boşum," dedim isteksizce. Sınav hakkında konuşmak, geleceğim hakkında planlar yapmak beni geriyordu.

"Sınavı bu kadar takmamalısın."

"Hakuna Matata* sözü gerçek dünyada işlemiyor, biliyorsun değil mi?"

"Sıkıntı her zaman var, diyorsun yani."

"Yaşamaya devam ettiğimiz müddetçe; evet."

"O zaman ben bugünlük için, Hakuna Matata demeni istiyorum."

"Anlaştık," dedim ve şarkıyı mırıldanarak yürümeye devam ettim.

Tramvay durağına geldiğimizde ben hâlâ şarkıyı mırıldandıyordum, bir haftamı bu şarkıyı ezberlemeye çalışarak geçirmiştim; şimdide tüm gecemi bu şarkıyı mırıldanarak geçirecektim.

-

*Hakuna Matata: Sıkıntı yok anlamına geliyor. Aslan Kral'da söylenen şarkıdan bahsediyor, Temmuz. "Hakuna matata ne güzel bir söz bu. Hakuna matata geçmez bu moda."

Evet, bir şeyler karalamaya çalışan bu insan müsveddesi, o kişi ben oluyorum, çizgi film izlemeye âşık.

Sevgilerle;

Sueda.

Kemirgen Where stories live. Discover now