'Tuzlu olmuş sanki.'

2.9K 117 35
                                    

Ağaç evde oturmuş, Poyraz'ın gelmesini bekliyordum. Gelmesini ve bana bunun yalan olduğunu söylemesini... Çok geçmeden Poyraz ağaç eve geldi. Bir süre sustuk. Ağaç eve hakim olan sessizliği bozan ben oldum.

'Sana bir şey soracağım, bu konuda bana dürüst ol.'
'Sana karşı her zaman dürüst oldum Ömür.'
Derin bir nefes aldım.
'Güneş ve sen... birlikte mi oldunuz.'
'Bunu nerden çıkardın?'
'Güneş bana senden ha-'
'Güneş asla hamile olamaz, onun asla bir bebeği olmayacak. Ben seninle sevgiliyken Güneş'i de kullanacak kadar karaktersiz biri miyim? Şimdi sen de bana dürüst ol.'

'Ben... Özür dilerim Poyraz, Güneş birden öyle söyleyince düşünme fırsatım olmadı. Sana her zaman güvendim Poyraz.'
Histerik bir gülüşle kısa bir nefes aldı.
'Eğer bana güvenseydin şu an burda bu saçmalık için birbirimizi kırmazdık.'
Ağaç evden seri adımlarla çıktı. O çıktığında burdaki oksijenin de azaldığını hissettim. Güneş'in oyununa nasıl geldim aanlamıyordum. Yetişemeyeceğimi bilsemde bende ağaç evden koşarak çıktım. Bir nokta gibi görünen Poyraz'ın arkasından ağlayarak baktım. Madem ki onu kırmıştım, şimdi de kırık kalp uhusu olmalıydım!
--
'Ya Hazal nerden bilebilirdim oyun olduğunu!'
'Poyraz'a güvenseydin en başından keşke.'
'Beni delirtecek misin? Kızım ben Poyraz'a kendimden çok güveniyorum, ben yaparım o yapmaz yahu!'
'O zaman eniştemizin gönlünü kazanmalıyız!'
'Tamam da nasıl yapacağız?'
Hazal heyecanla anlatmaya başlayınca aynı heyecanla bende onu dinledim. Plan üzerinde düzenlemeler yapa yapa anca bitirmiştik. Ve saat gece üçtü!  Aşağıdan gelen seslerle yatağın altındaki tavayı aldım ve ses çıkarmamaya özen göstererek merdivenlerden indim. Son basamakta önümde beliren karaltıyla tavayı havaya savurdum. Acı dolu inleme sesiyle yerde yatan bedene baktım. Ah! Kalbini kırdığım yetmemiş şimdi de kafasını kırmıştım. Kollarından tutup onu koltuğa sürükledim. Koltuğun üzerine çıkıp onu da çektim. Eminim dışardan bakan biri deli olduğumuzu düşünürdü. Poyraz'ın uyuyan yüzüne baktım. Valla hiç masum durmuyor aksine şu an sırıtıyor ve bu beni korkutuyordu. Mutfaktaki ecza dolabından pansuman yapmak için gerekli olan şeyleri aldım. Yere yapıştığında patlayan kaşına bir yara bandı yapıştırdım. Yavaş vurmuş olmalıyım ki kayda değer bir yarası yoktu. Ayakkabılarını çıkartıp zor olsada onu koltukta yatar pozisyona getirdim. Yukarı çıkıp ince bir battaniye aldım. Her ne kadar sıcak olsa da  geceleri serin oluyordu. Kenara kaymasını sağlayıp yanına uzandım. Üzerimize battaniyeyi örtüp Poyraz'a iyice sokuldum. Gözlerimi kapatarak uykuya teslim oldum.
--
Rüyamda çıktığım dağdan bir anda düştüm. Canım acımıştı. Bir dakika rüyada insanın canı acır mıydı? Rüyada olup olmadığımı anlamak için elimi havaya kaldırıp parmaklarımı saydım. Beş! Beş mi? Gözlerimi kırpıştırdım. Rüyada değildim. Uyanmıştım ve deli yatan Poyraz yüzünden yeri boylamıştım. Hala uyuyan Poyraz'a sinsice sırıttım. Yaz ayları olduğu için dolapta hep soğuk su bulundururduk. Bir şişe soğuk suyla salona geri döndüm. Ben mutfakta suyu alana kadar Poyraz çoktan pozisyon değiştirmişti. Deli yatıyor derken şaka yapmıyordum! Parmak uçlarında sinsice yaklaşıp suyu kafasından aşağı boşalttım. İrkilerek kalkan Poyraz bileğimden tutup ben ne olduğunu anlayamadan beni altına aldı. Saçlarından akan sular yüzüme damlıyordu. Şu an hiçde seksi durmuyor aksine sıçan gibi gözüküyordu. Bana kısaca bir bakış atıp kalktı. Onu gerçekten kırmıştım. Ama kırdığım kalbi yapıştırmasını da biliyordum. Umarım sorular çalıştığım yerden çıkar! Poyraz büyük ihtimalle her sabah yaptığı gibi duşa girmişti. O gelene ladae hızlı hızlı sofrayı kurdum. Krep yaptım, bazıları yanıktı ama eminim beni kırmamak için yiyecekti. Hazal erkenden evden çıkmış olmalıydı. En azından dün böyle planlamıştık. Poyraz aşağı indi. Masaya baktı. Hiçbir şey demeden salona geçti. Olsundu. Pes etmeye niyetim yok. Bir tepsi alıp içine kahvaltılıklardan azar azar koydum. Salona geçip bir sehpa çıkardım, mutfağa dönüp tepsiyi aldım dikkatli bir şekilde tepsiyi sehpaya koydum. Poyraz hala bana bakmamıştı. Mutfağa geri dönüp çayları bardaklara doldurdum, annem salonda yemek yemeye çok kızardı. Poyraz'ı bekletmemek amacıyla hızlı bir şekilde salona girdim. Poyraz hala umursamaz bir şekilde oturuyordu.

'Aaa, hiçbir şey yememişsin.'

'Seni bekledim.'

'Poyraz ben gerçekten çok üzgünüm. Lütfen beni affet.'

'Kahvaltıya başlayalım artık.'
Söylediklerimi umursamayışına aldırmadan hevesle onaylar mırıltılar çıkardım. İlk başta çikolata kreması sürdüğü krebi ağzına attı. Çiğnedi, çiğnedi. Aralıksız iki dakika boyunca çiğnedi ve en sonunda yuttu. Merakla ona baktım.

'Tuzlu olmuş sanki.'
Bir tane alıp ağzıma attım. Krebe şeker yerine tuz koyduğuma mı üzülseydim yoksa ağzımda çiğnenmiş parçaları Poyraz'ın suratına tükürüşüme mi...
--
Sabahki krep krizinden sonra Poyraz sinirle söylenip tekrar duş almıştı. Şimdi ise yeni çıkmış ve giyiniyordu. Bende beyaz bir şort ve kırmızı beyaz çizgili bir gömlek giydim. Dolabımda kutusu içinde duran sandaletlerimi alıp aşağı indim. Poyraz da aşağo inmiş ayakkabılarını giymiş beni bekliyordu. Sandaletlerimi giydikten sonra birlikte evden çıktık. Kabul ediyorum güne pek güzel bir kahvaltı ile başlamamıştık ama güzel bir öğle yemeği yemek için yola çıkmıştık. Her ne kadar ben yemek yapabilirim desem de Poyraz üstün yeteneklerimi bahane ederek dışarda yememiz gerektiğini söylemişti. Yemek yedikten sonra lunaparka gittik. Pamuk şeker yedim. Atlı karıncaya bindim. Şimdi ise Poyraz ile dönme dolaba binmiştik. Binmeden önce  pembe sepeti kapması için Poyraz'ı önden göndermiş, gişede duran amcayla anlaşma yapmıştım. Biz tam en üstteyken dönme dolap duracaktı. Amca bir tur normal bir şekilde hareket ettirdikten sonra ikinci turda tam biz en üstteyken dönme dolabı durdurdu. Birkaç dakika birbirimize bakıp durduk. Sonra Poyraz bana yaklaşınca bende ona yaklaştım. Dudaklarımız arasında milimetrik bir mesafe kaldığında aşağı sepetten çığlık sesi duyuldu.

'Aaaaa doğuruyorum!'

--
Hastaneden çıkıp eve geldik. Mükemmel(!) planımızı elime yüzüme bulaştırmıştım. Kendimi yatağa atıp bu günü düşündüm. Tuzlu krep yapmamın ardından birde kadının doğurması tuz biber olmuştu. Yorucu bir gündü fakat eğlenmedim diyemezdim. Net bir şekilde barıştığımızı söylememişti ancak affettiğini düşünüyordum. Ertesi sabah kalktığımızda kahvaltıyı hazırlamak için ısrar etsem de mükemmel tuzlu krebi bahane ederek kahvaltıyı Hazal hazırladı. Poyraz'ın odasına girdim. Ayı! Hala uyuyordu. Üstüne atladım.

'Ömür! Sen kilo mu aldın?'

'Ne saçmalıyorsun sabah sabah elli kiloyum ben!'

'Hmm, o zaman seni biraz gıdıklamalıyım.'

'Hayı-'
Lafımı bölen Poyraz'ın karnımda gezinen parmaklardı. Kahkahalarla gülüyordum. Bu dakikalarca devam etti. Hazal bize sesleniyordu.

'Hadi ama sonra oynaşırsınız.'
Poyraz onu takmışa benzemiyordu. Gıdıklamaya devam etti, tabi bende ona kahkahalarımla eşlik ettim. Birkaç dakika sonra durdu. Uzunca bakıştık. Sonra dönme dolaptaki gibi bana yaklaştı. Dudaklarımızın arasında milimetrik bir mesafe kaldığında beni öpmesini bekledim. O sırada kapının açılma sesine eşlik eden çığlık sesi geldi. Hazal tarafından onun deyişiyle oynaşırken basılmıştık! Tam o anda yerin dibine girmeyi istedim.

Ev ArkadaşımWhere stories live. Discover now