run

9.4K 941 427
                                    

Jeon Jungkook şu hayatta dersi ne kadar sevmiyorsa koşmayı bir o kadar seviyordu. Ne zaman önemsiz hissetse, çevresindeki başarılı insanları görse, kendisi de bacaklarındaki gücü hatırlar ve koşmaya başlardı.

Odasının duvarı okul hayatında kazandığı birincilik madalyalarıyla doluydu. Eğer bu yılki liseler arası turnuvada 1.gelirse ilk kupasını da alacaktı. Ki kendisine o kadar güveniyordu ki odasında kupasını koyacağı yer şimdiden ayarlıydı.

Koşu haricindeki sporları da severdi Jungkook. Çoğunda da iyiydi yine. Okulda tek eğlencesi yaptığı sporlardı. Teneffüs zili çalınca arkadaşlarıyla aşağı inerken koridorda Yoongi'yi görünce merdivenin korkuluklarından kaydırdığı kalçasını kaldırdı. Adamakıllı basamaklardan inmeye başladı.

Arkadaş grubunun sessiz koridoru gürültüye boğmasıyla Yoongi'nin yüzü de kendilerine döndü.

Elindeki yeşil elmayı görünce gülümsedi Jungkook. Muhtemelen camdan dışarıyı izleyip elma yiyordu. Güzel yüzünün sırrı buymuş demek diye düşündü.

Onu iki derstir görmüyordu. Okula gelmediğini sanmıştı. Güzel yüzünü arkasına alıp merdivenlerden inerken Yoongi'yi oyuna davet etmek istedi. Adımlarını geriye döndürdüğünde kendisini izleyen bakışlarla karşılaşınca afalladı. Yoongi sanki kendisinin adım atmasını beklermişçesine hafif kıvrılmış dudaklarıyla bakıyordu kendisine.

"Maç yapacağız bize katılmak ister misin?"

Çekinerek kabul etmişti Yoongi. Jungkook ile beraber sahaya giderken Jungkook neden ilk iki derse girmedigini sordu.

Ona hoca ders işlemediği için kütüphanede çalıştığını söyledi Yoongi de. Ait olmak zorunda olmadığı tek yer orasıydı.

Futbolda pek iyi olmasa da güzel bir maç geçirmişti. Eski sınıfıyla hiç oynamamıştı. Lise hayatında oynadığı sayılı oyunlardan biriydi bu da. O yüzden top kendisine pek gelmese de Jungkook'un arada kendisine yolladığı paslarla mutlu oldu.

Defansta topu kurnazca kontrol eden Jungkook'u izlerken gözleri arada kalın baldırlarına kayınca bakışlarının edepsizliğinden utanıp dikkatini diğer çocukların ayakkabılarını incelemeye harcadı.

***

Soyunma odasında beden dersi için eşofmanlarını giyerken Yoongi üzerinde hissettiği ağırlıkla etrafına baktı. Birisi onu izliyordu. Öbür köşedeki tam da pantolonunu çıkarmak üzere olan Jungkook'u görünce bakışlarını hemen kaçırdı. Kaçırdığı zaman kendisini izleyen gözlerle karşılaştı. Jungkook'un arkadaşlarından uzun olandı bu. Aynı zamanda sınıf başkanıydı. Duvara yaslanmış kendisine donuk şekilde bakıyordu ki bakışlarını da geri çekmiyordu. Buna rağmen utanan Yoongi olup bakışlarını kaçırıp hızla üstünü giydi. Omzuna astığı spor çantasını koridordaki kendisine ait olan kırmızı okul dolabına koyup kapısını kapattığında görmeyi beklemediği yüzle yerinden sıçradı. Ardından toparlanıp "Bir sorun mu var dedi?"

Giyinme odasından beri garip davranıyordu.

"Bir şey soracağım sadece. " dedi Seokjin. "Namjoon'a sana kimin şeker verdiğini söyledin mi?"

Ne önemi olduğunu düşünüp "Evet" dedi Yoongi de." Jungkook olduğunu söyledim. "

"Ne yaptın senn!! Bugün beden sözlümüz var ve bil bakalım bedenci kimin canına okuyacak! "

Jin yine kontrolünü kaybedip pimpirikli ev hanımına bağlamıştı. Yoongi de onun olayı abartmasını ciddiye alıp iyice stres altına girdi.

Klasik sağa dön sola dön, gelen topu karşıla, kuralları uygula sözlüsünün ardından Namjoon okul bahçesinin ortasına koyduğu sandalyesinde gerinerek puanları okumaya başladı. Erkek oldukları için ve spordan başka ilgilerini çeken ders olmadığı için hepsinin sözlü notu yüksekti. Seokjin tırnağını kemirerek Jungkook'un isminin okunmasını beklerken, Jungkook her şeyden habersiz sözlü döneminin de geçip rahatça koşu turnuvasına başvurmanın planlarını yapıyordu.

"Jeon Jungkook.

60."

"PARDON?!"

"Zil çalana kadar serbestsiniz

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

"Zil çalana kadar serbestsiniz."

Namjoon Jungkook'un soru sorar bakışlarını umursamazken öğrenciler de yoruldukları için meraklarını köşeye itip soyunma odasına geçmişlerdi.

Yoongi buna sebep olanın kendisi olduğuna inanmak istemiyordu. Eğer öyleyse... Onunla arkadaş olması artık mümkün değildi. Jungkook yüzüne bile bakmazdı. Ispiyoncu eziğin teki olduğunu düşündü. Kuzenine baktı telefonuyla uğraşıyor Jungkook'un sorularına cevap bile vermiyordu.

Jungkook en sonunda patladı. Zaten sözlüden böyle düşük aldıysa kaybedecek bir şeyi yoktu.

"Sikik bir 60 verip turnuvalara katılmamı engellemenizin sebebi ne? Derslerim zaten kötüyken beden sözlüsü bile düşük olan birini koşu turnuvasına kim kabul eder Hocam?!"

Sinirden beliren damarlarıyla konuşurken elleriyle saçlarını yolup başını birkaç saniyeliğine gökyüzüne çevirdi.

Sonra yıldırım çarpmış gibi hışımla gözlerini Yoongi'ye diktiğinde kısa olan bir adım geriledi.

"Yoo hayır. Olamaz değil mi? Sen... sen söylemiş olamazsın. Neden söyleyesin ki? "

Namjoon ayaklanıp Jungkook'u durdurmaya çalıştı. Daha fazla konuşup Yoongi'nin canını yakması kısa boylunun sağlığı için iyi değildi.

Daha fazla stres altında kalırsa yeni bir kriz geçirebilirdi.

Jungkook ise Namjoon'u takmayıp Yoongi'nin omzuna çarpıp giderken ruhunu sarsacak kelimeleri tükürürcesine söyledi.

"Arkadaş olduğumuzu sanıyordum. "

***


Yoongi'nin işi zor ksjfmsck


Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
can't smile without you | yoonkookWhere stories live. Discover now