c l a s s room

5.8K 620 239
                                    

Perşembe günü Seokjin cezasının bitmesiyle, okula dönecekti. Okula gitmediği günleri ailesinin haberi olmadığı için dışarıda aylak aylak dolanarak geçirmişti. Parklarda oturup düşünüyor, öğle arasında arkadaşlarının yanına gidip sohbet ediyordu. Ve tabii Namjoon hocası da şaşırtıcı şekilde kendisiyle ilgilenmeye başlamıştı. Yaptığı her şeyin başına "Ben senin sınıf öğretmeninim " takısını ekliyordu o ayrı. Ardındaki gerçek anlamı bilmek Seokjin için hem güzel hem de gülünç bir durumdu.

Başına taktığı gözlerini gizleyecek şapka ve soğuktan korunma amacıyla yüzüne sardığı atkıyla tam bir ajan gibi gözükürken, Namjoon yanında eşofman takımının üstüne geçirdiği kısa şişme montuyla oldukça rahattı. Dersi olmadığı için Seokjin'i aramış, kabaca "Neredesin? Başına bir şey gelirse sınıf öğretmenin olarak ailene karşı mahçup olurum" diyerek, herhangi bir sokağın herhangi bir bankında oturup düşüncelere dalan gencin yanına gelmişti.

Seokjin sessizce, yörüngesini Namjoon'a doğru çeviren düşüncelerine devam ederken Namjoon da onun, yüzünü sardığı kocaman atkıdan yakalayabildiği dalgın bakışlarını izliyordu.

O gün birkaç dakikanın ardından Namjoon konuşma başlatmış Seokjin de kendisini o konuşmanın başrolü olarak bulmuştu. Birbirlerine tekrar hayallerinden bahsetmişlerdi. Fakat bu sefer iki taraf da ayıktı. Namjoon Seokjin'in ingilizceye olan ilgisini ve yeteneğini öğrenmişti. Genç oğlan mezun olduğunda ingiliz edebiyatı okumak istiyordu. Kendisi de hayallerinden bahsetmisti. Besyo haricinde yeni bir bölüm daha okumak istiyordu; yabancı dil. Ingilizcesini geliştirirse sıradan bir beden öğretmeni olmak yerine hayal ettiği gibi uluslararası olimpiyatlarda koçluk yapabilirdi.

Hayallerinin aynı noktada kesişmesi, gelecekteki ilişkileri için bir umut ışığı oldu ikisine de. Mezun olduktan sonra öğrenci öğretmen ilişkisine değil de iki öğrenci ilişkisine sahip olacaklardı. Böylece aradaki engeller kalkıp arkadaş, hatta daha fazlası bile olabileceklerdi.

Seoul'un herhangi bir sokağının herhangi bir bankında oturup birbirlerine yoğun bakışlar atarak gülümserken ikisi de aralarındaki engellerin yavaş yavaş yok olduğunu, birbirlerini yansılayan göz bebeklerinde görüyorlardı.

***

Seokjin'in okula dönmesiyle Namjoon sınıf öğretmeni olarak ders başlamadan 15 dakika önce sınıfa gelmiş ve yeni bir sınıf başkanı seçmeleri gerektiğini söylemişti.

"Geçen gün adayları aranızda seçmenizi söylemiştim, onlar tahtaya çıksın. "

4 tane öğrenci sırayla tahtaya çıktığında, yerlerinde oturanlar kendilerini tutamayıp kahkahalara boğuldular. Bambam'ın orada ne işi vardı?

Öğrenciler, defterlerinin kenarından özensizce kağıt yırtıp üstüne düşündükleri adayın ismini yazdılar. Seokjin de her ne kadar yerine başka biri geçecek diye üzülse de duygularını bir kenara koyup eğlence olsun diye Bambam'ın ismini yazdı.

Namjoon elindeki sepetle sınıfta dolanıp kağıtları topladı. Sepeti karıştırıp içerisinden ilk kağıdı seçti.

Gözlüklü salak salak sırıtan çocuğa bakıp adını söyledi.

"Bambam."

Bambam ilk oyun sahibi olmuştu. Tahtada Bambam'ın olduğu kısma bir çizik atıldı. Bir kağıt daha aldı.

"In Guk."

Çizik atıldı. Bir kağıt daha aldı.

"In Guk. "

Tekrar aynı işlemler yapıldı, In Guk'un ismi 5 kere art arda çıktıktan sonra, tekrar bir kağıt çekti.

"..."

can't smile without you | yoonkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin