18. Bölüm |Düğün 2|

86.7K 3.3K 202
                                    

Keyifli okumalar herkese! :)

*****************

"Böyle bir terbiyesizlikten sonra düğüne devam etmeyeceksiniz öyle değil mi müdire hanım? Bu ne rezillik böyle?" diyen davetli kadına bir an baktım. Sonra bakışlarımı bir çift lacivert harikalara çevirdim. Lacivertliğin içindeki o açık mavi çizgiler...hayatımı sadece bu şekilli çizgilere bile adayabileceğimi fark ettim. Çınar sayesinde ıslanmış dudaklarımı ısırdım ve "Çınar...biz rezil bir şey mi yaptık?" diye mırıldandım. Bu umrumda değildi aslında. Sadece sormuştum. Onun da düşüncelerini bilmek istiyordum. Etraftan kime neydi ki?

Birden Çınar'ın elini tutan elim ondan ayrılmak zorunda kaldı. Henry kolumu sertçe kavramış ve ayakta durmaya beni zorlamıştı. Bir itirafın peşinden gelen güzel bir öpücüğün bir bedeli olmak zorunda mıydı? Hayatta verdiğim kararların o sert zincirleri her zaman mı beni mağlup edecekti?

"Bunun bir önemi yok. Rezil ya da değil. Sen benim hayatımı kurtarıyorsun Duru Deniz. Şuan neler hissettiğimi bir bilsen..." diyen Çınar Henry ile beni sertçe ayırdı.

Etraftaki müzik ve müdirenin davetlileri sakinleştirmeye çalışması hafızama kazınırken Çınar kolumu tutup beni hızla çıkışa doğru götürmeye başladı. Çimenler sanki bir sarmaşığa dönüşüyor yürümek çok güç oluyordu.

"Çınar bırak beni. Çok görevli var. Kaçamayız." diye bağırdım. Planların düzenli olması gerekiyordu ve ben şuan öyle bir karmaşa yaratmıştım ki düzen ipinin kesilmesinden başka yolun olmadığını düşünüyordum.

"Görevlilere emir verenlerden biri olduğumu unutuyorsun Duru Deniz." dedi ve bu sefer beni kucağına aldı. Kollarımı boynuna doladım ve o mükemmel surata baktım. Cesaretimi toplayamasaydım o...başkasının olacaktı. Bir an cesaretimi toplayamadığımı ve düğünün bozulmadığını düşündüm de...gerçekten çok canım yanardı. Gerçekten.

Çınar görevlilerin bizi durdurmaya çalıştığını anlamış olacak ki "Sanırım müdiren görevlilere emir verme yetkimi yasaklamış." dedi. Sonrasında "Boynuna bir bant yapıştıracağım. Bu bant tüm vücuduna yayılacak bir iksir içeriyor. Ve bu iksir eğer şanslıysak ikimizi de buranın on kilometre uzağına ışınlayabilir." diye ekledi.

Gözlerimi şaşkınlıkla açsam da bu sefer şaşkınlığım fazla uzun sürmedi. Burası Açelya'ydı. Her şeye hazırlıklı olmayanların kafayı yediği bir yer.

Cebinden çıkardığı bandı boynumun arkasına yapıştırdı. "Bir dakika sonra dokunduğun ya da sana dokunan her şeyi beraberinde ışınlayacaksın." dedi. Tamam anlamında kafamı sallarken önümüzden bir kurşunun geçtiğini gördüm.

"Kahretsin silah atılıyor. Beni boş ver de seni nasıl öldürmek isteyebilirler ki?"diye sordum.

"Beni şuan öldüremezler. Virüs başkasının beni öldürmesine izin vermiyor. Seni öldürmeye çalışıyorlar." dedi.

Çınar daha da hızlandı. Tam bir kurşun daha bize atılırken gözlerimin önünde bir ışığın patladığını hissettim. Aynı zamanda kafamda da yoğun bir ses oluşmuştu. Ve her şey bir an son buldu. Hislerim dışında.



***************************

"Hala inanamıyorum. Nasıl olur da o kadar görevliyi atlatabiliriz?" diye sordum. Sonra da "Ya da soruyu değiştiriyorum. Işınlanma ne kadar da inanılmaz bir olay. Eğer Dünya'da olsaydım ışınlanma bulunana kadar yaşlanmış bir nine olabilirdim. Kim bilir belki de hiçbir zaman bulunmazdı."


AÇELYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin