23. Bölüm |Kamp|

84.7K 2.5K 107
                                    

Keyifli okumalar herkese!
******************

Kahramanlık olayından bir gün sonra müdireden gümüş renkli yıldız şeklinde bir rozet almıştım. Kim bilir belki de gümüştü ve ben bu konulara fazla uzak olduğum için sadece rengi ve şekli hakkında yorum yapabiliyordum.

Sabahımın erken saatlerini yine Çınar'la harcamayı planladım. Koyu yeşil, dar bir pantolon, krem rengi bir tişört ve üzerine de koyu kırmızı bir ceket almıştım. Saçlarım da her zamanki gibi düz ve serbestti.

Rozetimi pantolonumun cebine attım ve kapıya yöneldim. Kapıyı açar açmaz karşımda Bay Çivi'yi görmüştüm. Kollarını önünde bağlamış ve sıkılmış bir pozisyonda kapının önünde duruyordu.

"Çok geç kaldın Güzel Rüya." diye homurdandı. Bunu söylerken surat ifadesi sempatik bir hal almıştı.

"Neden kapıyı tıklamadın, ayrıca tam bu saatte dışarı çıkacağımı nereden biliyordun?" diye sordum. Bu sırada spor ayakkabılarımı eğilmeden giymeye çalışıyordum.

Kafasını iki yana hafifçe salladı ve alnıma hafif bir tokat attı. "Dikkat dağınıklığı seziyorum, gece mesajlaştık meleğim, unuttun mu?"

Ah, doğruydu.

"Bunun için üzgünüm." dedim. Kapıyı kapatır kapatmaz Çınar elimi sıkıca tuttu ve merdivenlerden aşağıya doğru inmeye başladık. Dakilar sonra Açelya'nın giriş binasının alt katlarında koca bir otoparka gelmiştik. Burada otopark olduğunu bilmiyordum ama bu manzaraya alışveriş merkezlerinde alışıktım. Sırf asansör fobim yüzünden oldukça uzun olan merdivenleri kullanmıştık ve her basamakta düşmemek için kısa kısa çabalar sarf etmiştim.

"Üçüncü birimlerin kampına şimdi gitmeyeceğiz öyle değil mi?" diye sordum.

"Şimdi gideceğiz." dedi ve cebinden arabasının anahtarını çıkarıp anahtarın üzerindeki bir düğmeye bastı. Kısa süre sonra siyah bir araba kendi kendini sürerek önümüze kadar gelmişti. Gri duvarları ortama oldukça boğucu bir hava katan otoparktaki diğer arabalara da baktım ve "Her araba böyle mi?" diye sordum.

"Buradakileri soruyorsan sadece bana ait olanları." diye cevapladı sorumu ve arabanın kapısını bana açtı. Arabaya binerken onun lacivert bakışlarıyla göz göze geldim. Ne düşündüğünü kesinlikle anlayamıyordum ama yine de bu ona güvenimi sarsmıyordu.

Çınar'da arabaya bindikten sonra arabayı önce yavaş, sonra hızlı bir şekilde sürmeye başladı. Çoktan giriş binasından ayrılmıştık.

Aklımdan bir anlığına uçup giden ama beni şaşkın bırakan bir olayı Çınar'a söylemek için tam sırasıydı.

"Çınar, bakışlarımı bir noktaya sabitlerken o noktada başka şeyler görmem mümkün mü?" diye sordum. Sorduğum sorudan ben bile pek bir şey anlamazken "Açelya'nın havasını soluyorsan mümkün." dedi.

"Bir lunapark gördüm, sen de oradaydın. Bir bankta oturuyordun. Yani tam emin değilim ama banktaki adamın sen olduğunu düşündüm. Sonra elinde kanlı bir bıçak belirdi ve onu yere sapladın. Sonra da gözümün önüne gelen görüntü yavaş yavaş kayboldu."

Çınar'ın bana delirmemiş gibi bakmadığına sevinmiştim. O beni gerçekten anlıyordu ve bu iyi hissettirmişti.

"Lunaparklardan nefret ederim, hepsi mide bulandırıcı." dedi. Sonrasında "Bunu kafana takmamalısın. Eğer takarsan gerçeği sahte ile karıştırırsın." diye devam etti.

AÇELYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin