20. Bölüm |Değişmek|

89K 2.9K 124
                                    

Keyifli okumalar! :)

************

Gözlerimi açar açmaz yatağın diğer tarafında Çınar'ı bulamadım. Omuz silktim. Boynumdaki zümrüt kolyeye dokunup uykulu gözlerle etrafıma baktım ve üzerimdeki beyaz yorganı kaldırarak ayaklandım. Üzerimi krem rengi eşofmanlarla değiştirdim. Bu sıralar fazla eşofman giydiğimin farkındaydım. Yine de pek de önemsemiyordum.

Lavaboya gittim. Elimi yüzümü yıkarken aynada ıslak yüzüme baktım. Koyu yeşil gözlerim, biraz kalın dudaklarım ve biraz da geniş, yine de biçimli burnumla her zamanki gibiydim. Ben bile kendimi güzel bulmazken nasıl olur da çoğu kızın düşlediği biri bana bakabilirdi? Nasıl olur da böyle güzel sevebilirdi. Böyle bir şeyi hak etmek için bir şey yaptığımı hiç sanmıyordum oysaki.

Dişlerimi fırçaladım ve lavabodan çıktım. Çınar'ı bulmak için mutfağa doğru ilerledim. Tahminimde yanılmamıştım. Bir yandan kahve içiyor bir yandan da bir kağıda bir şeyler karalıyordu.

"Resim mi çiziyorsun?" Diye sordum mükemmel görünüşüne bakarken. Kumral saçları, lacivert gözlerinin içindeki açık mavi çizgiler, kirli sakalları, bisiklet yakalı siyah tişörtü, gri pantolonuyla insanı hayran bırakıyordu. Ve ben kesinlikle onu abartmıyordum. Mükemmel kavramını bana en iyi bir şekilde öğretiyordu.

"Ben resim çizmem." diye kestirip attı ve kağıda bir şeyler karalamaya devam etti. Kağıda daha yakından baktım. Sanki yazı yazıyordu ama bildiğim harflerden değildi. Daha önce hiç görmediğim bir alfabe olsa gerekti. "Neden?" diye sordum ve yanındaki boş sandalyeye oturdum. Kolumu masaya yerleştirdim ve yüzümü yumruğuma yasladım. Gözlerini gözlerime sabitledi. Yüz ifadesi donuk olsa da gözleri çok güzel bakıyordu.


"Resim çizemem." dedi. Kaşlarımı kaldırdım. "Bence Çınar Kızılkaya'nın yapamayacağı şey yoktur." dedim ve hafifçe gülümsedim. Dudağının kenarı yukarı doğru kıvrıldı. "O öyle değil güzelim." dedi ve saçlarımı bir süre okşadı.

"Bugün sinemaya gitmeye ne dersin? Normal sevgililer gibi." diye sordum.

Birden yazdığı ve bence oldukça uğraştığı kağıdı yırttı ve arka tarafındaki çöpe bakmadan basket attı. Ona şaşkınca bakarken "Vizyonda türkçe bir film yok. Altyazılı da yok. Yine de gitmek istiyorsan gideriz." Dedi.

Dediğini duymamış gibi yaptım ve "Neden o kağıdı çöpe attın?" diye sordum.

Sırıttı. Yalandan sırıttığına emindim. "Çünkü kendimden nefret etmeyi seviyorum."

Söylediği beni afallatmıştı. "Ama neden?" diye sordum ve onun masada duran ellerini tuttum. Çok soğuktular.

"Çünkü nefret edilecek biriyim. Herkesden önce ben kendimden nefret etmeliyim ki etraftakilerin nefretinin bir önemi olmasın. O kadar uğraştığım bir kağıdı bir anda yırtıp atmak kendimden nefret etmemi sağlayabilir diye düşündüm."

Çınar Kızılkaya beni bir kez daha şaşırtıyordu. "Nefret ettin mi peki?" diye mırıldandım.

Kafasını iki yana hafifçe salladı. "Hayır. Sen bana hayranlıkla bakarken kendimden nefret edemiyorum."

Elini daha sıkı tuttum. "Bende sana böyle bakmaktan kendimi alamıyorum." dedim.

"Pekala, hadi o zaman dışarı çıkalım. Sen dışarı çıkmak istiyorsun belli ki." dedi ve gülümsedi.

Bende ona gülümsedim ve "O zaman ben hazırlanayım." dedim.

********************

AÇELYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin