3. Sezon - Bölüm 2 • |Hasta|

36.7K 1.7K 212
                                    


Keyifli okumalar dilerim!

******************

1 ay sonra

Bir aydır ciddi şekilde psikolojim bozulmuştu. Kimsenin bana bir şey anlatmaması, grup içinde konuşulanlardan hiçbir anlam çıkaramamam kendimi uzun sürelerle odama kapatmama neden olmuştu. Üstelik Çınar'ın iki hafta önce bir süreliğine gitmesi gerektiğini söylemesi de üstüne eklenince kafam karmakarışık bir hal almıştı. Yüzümde herhangi bir duyguya, düşünceye dair artık tek bir kas bile oynamıyordu. İnci halime resmen acıyordu ve düzenli olarak bana günde üç öğün yemek hazırlıyordu. Hani şu yapılması inanılmaz kolay olanlardan...

Çınar gittikten sonra Kabil bazı günler beni zorla dışarıya çıkarmıştı. Bunalıma girmemi istemediğini söylemişti. Hatta beni grupta en çok düşünen kişi olduğunu bile hissetmeye başlamıştım. Bazen İnci'yle benim daireme uğruyor ve İnci'ye durumumu, hatta yemek yiyip yemediğimi bile soruyordu. Benimle gerçekten ilgileniyordu. Bu tuhaf hissetmeme sebep olsa da bunu insanlık için yaptığına inanmak istiyordum. Aksi halde kalbim hala Çınar'ın zalim ellerindeydi.

Kapı tıklatıldı. Bu sırada yorganı kafamdan çektim ve odanın duvar saatine baktım. Öğlen denilen zaman dilimi bitmek üzereydi. Uzun süre uyuduğumu fark ettim. Ama son günlerde uyumak kulağa hiç de fena gelmiyordu. Kafayı daha fazla sıyırmamak için uykudan faydalanıyordum.

"Ne var?" diye nefretle soludum. Sanırım içimde bir yerlerde kimsenin benimle ilgilenmesini istemiyordum. Yalnız kalmak istiyordum.

"Benim, Kabil. Müsait misin?"

"Değilim." diye homurdandım. Kapıyı tıklatanın İnci olduğunu sanmıştım. Gerçi İnci kapıyı tıklamadan direkt içeriye dalıyordu, doğru.

Kısa süre sonra kapı yavaşça açıldı ve Kabil içeriye doğru adımlar attı. Huysuz yüz ifademle ona baktım. Uzun boylu ve geniş omuzluydu. Kahverengi, siyaha çalan gözleri hayranlık uyandırıyordu. Düzgün burnu, hafif belirgin çene hatları, ne uzun ne kısa sakalları, buğday teni ve arkadan topladığı koyu kahverengi, siyahımsı saçlarıyla oldukça iyi görünümlü biriydi Kabil. Hatta onunla dışarıya çıktığımızda birkaç kız ona asılmıştı. Yanında ben varken...Sanırım buradaki kızlar yakışıklı buldukları erkeklere asılmak için uygun ortam beklemeye gerek duymuyorlardı.

"Kendini bitiriyorsun. Yapma böyle." dedi ciddi ama bir yandan da düşünceli bir ses tonuyla. Çınar gittiği için grup ona emanetti. Bir şeyler yapılacaksa önce ondan izin alınıyordu. Yatağın kenarına oturduğunda bu yakın mesafeden dolayı garip hissettim. Şu an oturan o değil de Çınar olsaydı burnuma o güzel ferah kokusu dolar ve uykumu anında açardı. Ama Kabil kokmuyordu. Kaşlarım tekrar çatıldı, Çınar artık beni umursamıyordu. İki haftadır yoktu işte! Gerçi her gün düzenli olarak İnci'yi arayıp halimi soruyordu. Yani tek halimi hatrımı soran Kabil değildi, ama yanımda olsaydı belki daha iyi hissedebilirdim. Belki de hissetmezdim ama en azından onun o tanıdık yüzünü görmek beni rahatlatıyordu.

"Bu davranışlarına biraz daha devam edersen gerçekten beni düşündüğünü hissedeceğim." diye mırıldandım ve gözlerimi kapattım. Tekrar uykuya dalmak istiyordum.

"Duru," dedi. "Seni elbette düşünüyorum."

Gözlerim şaşkınlıkla açılırken "Ne?" diye mırıldandım.

Bir an söylediğine o da şaşırmış gibi gözlerimin içine baktı. Sonra ayaklandı. "Gitsem iyi olacak."

Birden içimdeki o soruyu o gitmeden sormak istedim. Bunun için uyku sersemliğinin verdiği cesaret vardı içimde.

AÇELYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin