2. Sezon - 15. Bölüm |Uyku|

49.3K 1.7K 322
                                    


********************

Kamp alanına doğru olan yolu bitirir bitirmez bizi kocaman, görkemli kahverengi bir kapı karşılamıştı. Kapının kenarlarındaki yine kahverengi olan duvarlar yatay olarak hayli uzundu. Dikey kısmı da yaklaşık yedi buçuk metre olmalıydı. Bu duvar ve kapının işçiliğinin çok iyi olduğunu söylemeliydim. Çok güzel oyulmuştu.

Kapının hemen yan tarafında önünde uzun bir kuyruğu olan gişe vardı. Yine de beklemek bu yemyeşil ve iç ferahlatıcı yerde kulağa can sıkıcı gelmiyordu. En azından diğerleri için. Benim için burası son derece çekilmez olmuştu. Çınar sağ olsun(!)

"Artık şu herifi düşünmeyi bırak." diye sakince söyleyen Karan'ın emrini tuhaf karşılamadım. Arkadaşlarım bana bu emri sayamayacağım kadar çok vermişti. Ve iyiliğimi de istiyorlardı. Sadece bünyem, kendi iyiliğimi istemiyormuş gibi yine asi davranıyordu. Dokunuyordu işte. O sarı kafanın Çınar'a her yakınlaşması bana dokunuyordu! Kaşlarımı çattım. Sahra'nın beni ölümden kurtardığı günü çok iyi hatırlıyordum. O zaman gözüme çok da kötü görünmemişti. Bir an için gerçekten Çınar'dan artık uzaklaşacağını sanmıştım. Şimdi geldiğimiz nokta ise içler acısıydı. En azından benim için öyleydi. Çınar'ın hislerini seçemiyordum. Ama az çok kestirebildiğim bir şey varsa burada olmamdan memnun değildi. Beni gördüğü an kendi güçlü nefsiyle bir mücadeleye giriyor olmalıydı. Ve bu mücadeleyi kaybetme ihtimali, yüksek olmalıydı. Yüksek olmasaydı biliyordum ki şu an bu durumda olmazdık. Buradan uzaklarda mutlu bir yaşam sürebilirdik.

"Hey, gençler!"

Bu tanıdık ses üzerine düşüncelerimi birden dağıttım ve hemen arkama baktım. Bu İblis'ti! Kalabalığın ve gürültünün arasından sesini ve onu hemen seçebilmiştim.

Normalde donuk olan ifadesi biraz mahçup bir haldeydi ve yanıma tamamen gelene kadar bir şey söylemedi. Bu sırada Karan keyifli surat ifadesiyle İblis'e bakıyordu. İblis, siyah tişört, siyah deri ceket, siyah pantolon, koyu gri ve neredeyse siyah olan spor ayakkabılarla her zamanki İblis'ti. Simsiyah saçları, kısa siyah sakalları, buz mavisi gözleri, soluk teni...gerçekten de her zamanki İblis'ti. Son karşılaşmamız hiç de iyi değildi. O resimdeki denizkızı yüzünden beni neredeyse boğuyordu.

"Ama boğmadım. Boğmazdım da." diyerek hemen üste çıkmaya çalıştı. Yine zihnimi okumuştu. Bu yaptığından hoşlanmıyordum.

"Hoşlanmadığını biliyorum. Ama kabul etmeliyim ki, böyle bir yeteneği sık sık kullanmadan edemiyorsun." dedi ifadesiz bir ses tonuyla, sonra devam etti.

"O gün yaptıklarım tam bir aptallıktı. Sadece uzun zamandır o resim üzerinde duruyordum ve birden mahvolunca kendimi tutamadım. Duygularımı pek dışa vuran biri değilimdir ama o an çok farklı oldu işte." dedi, sonrasında "O iki kelimeyi söylemek zorunda mıyım?" diye sordu. Bu sırada Karan olayı bilmediği için sessiz bir şekilde konuştuklarımızdan bir şeyler anlamaya çalışıyordu.

Tek kaşımı kaldırdım. O iki kelimeyi hemen anlamıştım. "Söylesen iyi edersin." dedim.

"Pekala, özür dilerim. Oldu mu? Affedildim mi?"

Gülümsedim. İblis'in arkadaş canlısı olmadığını biliyordum ve bu yüzden de çok sık bu iki kelimeyi kullanmadığına da neredeyse emindim. Ama benim için kullanıyorsa bu iyi bir şeydi.

AÇELYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin