7. Ağlamak istiyor ama güzelliğinde kaybolmaktan zaman bulamıyordum.

3.8K 205 124
                                    

Telefonun, beni delirme noktasına getiren, uzun biplerini dinlerken gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Sadece babamla konuşacaktım; bunu dünya üzerindeki bir sürü insan yapıyordu. Beni onlardan daha zor duruma sokan ne olabilirdi ki? Aklıma gelen anılarla, masada ritm tutan ellerimi daha sert vurmaya başladım. Bir sürü şey vardı.

Luhan'ın gözleri üzerimde değil, arkamdaki bir noktada geziniyordu. Dersine girmek yerine bahçede benimle sürtüyor, sonra da ailesi bölümünü değiştirmek isteyince cingar çıkarıyordu. "Partide onu hiç görmedin mi? Yani tuvaletten çıkınca?" diye sordu, bakışları hala arkamdaki ağaçları tararken. Kafamı iki yana salladım. Chanyeol, yaşadığımız küçük andan sonra sanki yok olmuştu. Partiden ayrıldığını tahmin etmiştim. "Ya Sehun?" diye sorduğunda derin bir nefes aldım. Ondan da haber yoktu. Dışarı çıktığımda bıraktığım yerde değildi ve tum evi didik didik etmeme rağmen karşılaştığım sonuç, yine Irene'in öpücükleri olmuştu.

Tam umutsuzluğa kapılıp telefonu kapatmak üzereydim ki tanıdık tondan gelen, "Alo," sesi yankılandı kulaklarımda. Betim benzim atarken yutkundum. Titreyen elimi, Luhan görmesin diye kalçamın altına aldım.

"Merhaba, baba," dedim, olabildiğince güçlü çıkarmaya çalıştığım ses tonuyla. Karşımdaki güzel adam bir sorun olduğunu anlamış gibi kaşlarını çatmıştı. Bazen insanlara bu derece içinizi açmanız ve onların da hiç itiraz etmeden her şeyinizi öğrenip tek hareketinizden, bütün zihninizi okuyabilmeleri kötü sonuçlar doğurabiliyordu.

"Merhaba oğlum." Babamın gülümsediğini anlamak zor değildi. "Hayret, sen beni nasıl aradın?" Sesindeki aşina olduğum tını, vücudumda her zamankinden farklı bir etki oluşturmamıştı. Yine iğreniyordum ve yine olabildiğince uzaklara kaçmak istiyordum.

"İstediğim bir şey var," dediğimde kahkaha attı.

"Başka türlü aramanı beklemezdim zaten. Neymiş bu istek?" Koyu bir renge bürünen gözlerinin heyecanla parıldadığı anılar sergileniyordu, zavallı zihnimin arşivlerinde. Kafamı iki yana sallayıp her şeyi kafamdan atmaya çalıştım.

"Bir kulüp... Onu bana verebilir misin?" Yutkundum ama cevabını adım gibi biliyordum.

"Tabii, senin olsun," dedi bir an bile düşünmeden. "Geçmişin hediyesi olarak kabul edebilirsin bunu." Kusacaktım. Gerçekten kusacaktım. "Hangisini istiyorsun?"

"Bir gay striptiz kulübü..."

"Ah, tam da benim güzel oğluma göre. Orada sahne de alacak mısın? Öyleyse uğramayı düşünebilirim." Çığlık atmak istiyordum. Kafamdaki sesler susmuyordu; benim yapamadığımı yapıp onlar avazları çıktığı kadar bağırıyorlardı. Cevap vermeyeceğimi anlayınca iç çekti. "Hangisini istiyorsun?" Kabaca adresi tarif ettim. "Ah, oranın başında Kyungsoo var. Eminim o da seni gördüğüne sevinecektir."

"Kyungsoo mu?" Luhan'ın gözleri büyüdü. Bu işten o da tedirgin olmaya başlamıştı. "Pekala, onunla görüşeceğim."

Babam memnuniyet dolu bir ses çıkardı. "Harika öyleyse. Orası en çok kazanan barlarımdan biri; içlerindeki bir sürtüğün namı almış başını yürümüş. Sakın ha batırayım deme." Oradaki işimin o sürtükle olduğunu söyleseydim ne yapardı acaba?

"Tamam, baba. Teşekkür ederim. Görüşürüz." Cevap vermesine izin vermeden telefonu hızlıca kapattım.

Terlemiştim. Kasımda, kışın buz gibi yelleri arasında ensemden ter akmıştı. Derin bir nefes alıp konuşmanın etkisini bedenimden atmaya çalıştım fakat Luhan'ın meraklı yüz ifadesi, bunu yapmama izin vermeyeceğini açık bir şekilde gösteriyordu. İç çektim.

Moth - ChanBaek ✔Where stories live. Discover now