30. Kaybedecek neyi(M)iz vardı ki?

6.9K 202 61
                                    

"Ah, Chanyeol!"

Aklımda tek bir düşünce bile yoktu. Kucağında zıpladığım o dakikalarda, sandalyenin hareket sesi ve ikimizin inlemeleri vardı sadece. Ellerimin altındaki omuzlarını ve deliğime sertçe girip çıkan penisini hissediyor olmasaydım, gerçek dünyayla bağlantım olduğunu da düşünmezdim.

İri ellerinden biri penisimdeydi, diğeri de kalçamdan tutarak bana destek veriyordu. Hem deliğimi parçalayacak kadar hızlı hareketlerle içime giriyor oluşu hem de beni çekmesi öyle bir histi ki, ne ağzımdan dökülen inlemeleri durdurabiliyordum ne de gözümü bir saniyeliğine dahi açabiliyordum. Eğer kalçamdaki düşmemi engelleyen eli olmasaydı, biliyordum ki çoktan yeri boylamıştım.

Vücudumu hızla kaldırıp indirmeye devam ettiğim o saniyeler, aklımı yitirmeme sebebiyet veren saniyeler olmuştu. Onu tamamen içime aldığım her an, zevk noktamdaki vuruşunu iliklerime kadar hissedebiliyordum ve inlemelerimin çığlıklara dönüşmesine engel olamıyordum. Bu kadar zevki tatmayalı uzun zaman olmuştu.

Kalçalarımın hareketini, mümkünmüş gibi daha da hızlandırdım ve yüzünü dikkatle izledim, gözlerimin kapanma isteğine olabildiğince karşı çıkarak. İçimdeki titremelerinden boşalmasının yakın olduğunu anlamıştım.

Yüzü her zamanki gibi yakıcıydı. Zevkin hafifçe kıstığı gözleri bana bakıyordu, derin inlemeler bırakan dolgun dudakları aralıktı, şakağından bir damla ter akıyordu ve kızıl tutamları her tarafa dağılmıştı. Çok güzeldi. Parmağımın ucuyla terini sildim ve onu öpmemi istememesine bir kez daha küfrettim. Oysa dudaklarının dudaklarıma çok yakışacağına adım gibi emindim.

"Dayanamayacağını biliyordum..." Sesinin hala güçlü olmasına şaşırmıştım, şayet ben dudaklarımın arasından tek bir kelime dahi çıkarmaya cesaret edemiyordum. Dudaklarımın kenarı kıvrıldı ve eğilip çenesine minik bir öpücük kondurdum. Ben de biliyordum ve sonuç olarak ikimiz de haklıydık; onu istemediğimi söylememden sadece birkaç saat sonra, ikimizi zar zor taşıyan bir sandalyenin üstünde, kucağına oturmuş, deli gibi inlemekle meşguldüm.

"Ah... Geliyorum..." Söylediğini yaparak deliğimi sıcaklığıyla doldurduğunda, sonunda istediğim manzarayla karşılaştım. Gözleri kapanmıştı ve kafasını istemsizce yukarı kaldırmıştı. Dili dudaklarını yalıyordu.

Park Chanyeol, 'en büyük penis' ve 'en iyi seks' ödüllerinin yanına, 'en iyi orgazm yüzü'nü de eklemeyi başarmıştı. Ah, kesinlikle çok güzeldi.

Elinin de yardımıyla, ona bakarken ben de boşaldım. İkimiz de nefes nefeseydik ve oldukça yorulmuştuk. Tabii dün gecekiyle yarışamazdı yorgunluğumuz, daha tişörtler bile çıkmamıştı ne de olsa.

Gözlerimi kapattım ve alnımı omzuna yasladım. Kumaşın yumuşak dokusu alnımı karşılarken, burnumu yeniden o çok sevdiğim kokusu doldurdu. Chanyeol'ün kesinlikle her şeyi kusursuzdu.

Elleri, yukarı tırmanarak belimde durdu ve tişörtümü hafifçe kaldırıp tenimi okşamaya başladı. Dokunuşlarıyla kokusu mayışmama sebep oluyorlardı fakat bir o kadar da iyi hissettiriyorlardı. Gülümsememe engel olamadım. Tükürdüğümü yalamıştım ama ilk defa, umurumda bile değildi.

İkimizin nefeslerinin de düzene girmesini bekledik, penisi hala içimdeydi ve elleri de hala belimi okşuyordu. Güzel ve sakin bir andı, sonra Chanyeol konuştu. "Demek 'Bay Park'?" dedi, alaycı bir sesle.

Omuz silktim. "Öğretmenim değil misin?"

"Peki 'Yeol' de ne?" Kaşlarımı çattım, işte buna bir cevabım yoktu. Dün gece seks yaparken bir anda dudaklarımın arasından çıkmıştı ve seksi olduğunu düşünmüştüm ben de. Normalde ona böyle seslenmeye cesaret edemezdim ama zevkin verdiği bir gazla, ona yakıştığını düşünerek söyleyiveriyordum işte.

Moth - ChanBaek ✔Where stories live. Discover now