22. "Sonum olacaksın, bir gün."

2.6K 192 58
                                    

Bir şey için insanları heveslendirmek, o şey adına umut vermek ama sonunda 'Ah, o şey mi? Unut o şeyi,' demek, kesinlikle yasadışı olmalıydı, zira bu sebepten işlenen onlarca cinayet pek de anlamsız görünmüyordu gözüme, kapıyı yumruklamakla sinir krizi geçirmek arasında gidip geldiğim dakikalarda. Evet, cebimde tüm gücüyle parlayan bir değil, tam iki tane anahtar olabilirdi (aptal değildim, orijinalini bir anahtarcıya götürüp hemen yedeğini yapmıştım ve aldığım yere geri bırakmak için zaman kaybederek Chanyeol'ün fark etmesine izin vermek, kesinlikle verebileceğim en kötü kararlardan biri olurdu), boş boş tahtaya işkence etmek yerine kapıyı açmak daha mantıklı da olabilirdi ama Tanrı aşkına, konu Park Chanyeol'dü ve Park Chanyeol, kesinlikle mantığım yerine penisimle düşünmemi gerektiren bir bilmeceydi.

"Otuz saniye," diye homurdandım kendi kendime, Islanan saçlarımı elimle düzeltmeye çalışırken. Siktiğimin yağmuru üç gündür dinmemişti ve ben arabadan apartmana koşarken bile sırılsıklam olmuştum ve yer yer kalça hizasına gelen şu birikintileri yüzünden kaza yapma tehlikesi atlatmıştım ama o an, emin olun, umurumda olan son şey tepeme tepeme düşen iri damlalardı. Ölüyor olsam bile bu fırsatı kaçırmazdım. Otuz saniye içinde kapıyı açmazsa içeri dalacak, kızıl saçlarının dağılmasına neden olacak bir şekilde onu becerecektim. Şimdiye kadar onu hep üstümde inlerken hayal etmiş olsam dahi, sinirimden gözümün görmediği bir seviyeye ulaşmış bulunmaktaydım. "Bekle beni güzel delik, ben geliyorum."

Otuzdan geriye saymaya başladım ve kabul ediyorum, arada birkaç sayı atlamış olabilirdim ama dudaklarımın arasından "Sıfır," kelimesi yükseldiği anda, daha fazla dayanamayacağım sinyalleri beynime ulaşmıştı çoktan ve anahtarı hızla kilide yerleştirmiştim.

Acaba mumlar, güller falan koymuş muydu? Belki de tütsü yakmıştı ve her taraf sisle kaplıydı. Belki de yatağında çırılçıplak bir şekilde beni bekliyordu.

Ah, doğru ya, sonunda onu tamamen çıplak görecektim. Kilidi hızla çevirip derin bir nefes aldım. O, benim nirvanam olacaktı ve büyük ihtimalle zirvesini terk etmekte zorlanacaktım. Ama ne olursa olsun, asla pişman olmayacağım anılar listesine adının ekleneceğinden emindim.

Kapıyı ittirdim ve hayalimdekinden çok farklı bir görüntü karşıladı beni. Her şey, her zamanki gibi dağınıktı; odanın altı üstüne getirilmiş bir haldeydi. Sehpanın üzerindeki yemek paketlerinin sayısında bir azalma vardı ama hala bir çöp evden farksızdı.

Light, koltuğun hemen dibindeydi ve deli gibi miyavlıyordu. Bir sorun olduğunun farkında gibiydi. Beni görünce hızlı bir şekilde yanıma gelip bacağımı kafasıyla dürttü. Sarı gözlerindeki çaresizliği gördüm; en az sahibi kadar savunmasız görünüyordu.

Salondaki en büyük değişiklik, koltuğun önünde, soğuk parkelerin üzerine yığılıp kalmış bir seksen beşlik bedendi. Gözleri kapalıydı, yüzünde huzursuz bir ifade vardı, kaşlarını acıyla çatmıştı. Üzerinde bir mont, bir atkı ve kalın eşofmanlar vardı. Kızıl saçlarının rengi açılmıştı ki bu da, insan olduğunu bana ispatlamıştı. Sonuçta kırmızı çok hızlı akan bir renkti ve bu adamın saçları, her daim alevin en tatlı tonlarında parlıyordu ve...

Saçmalıyordum. Paniklediğim için her zamankinden de çok saçmalıyordum. Beni hala dürten Light'a son bir kez baktıktan sonra derin bir nefes aldım ve hızlı adımlarla Chanyeol'ün yanına gidip eğildim. Yanakları kırmızıydı ve sesli nefesler alıp veriyordu. Elimi alnına dayadığımda, sıcaklığıyla ıslak bedenimi kurutabileceğimi fark ettim. Yanıyordu ve bu, gözlerinde gördüğüm alevden çok farklıydı; gerçekten yanıyordu.

"Ne yapmalıyım?" Ambulansı arayabilirdim lakin gelip gelmeyecekleri meçhuldü; yağmur bu şiddette devam ettiği sürece de meçhul kalacaktı. Onu arabama götürebilirdim ancak hadi ama, aramızda on santim vardı ve değil onu sokağın karşısına taşımak, asansöre kadar sırtlamak bile yapabileceğim bir eylem değildi.

Moth - ChanBaek ✔Where stories live. Discover now