21. Hayat zordu, kötüydü, karanlıktı ve içinden çıkılmazdı.

2.8K 182 27
                                    

Huzurun kovalanması gereken bir kavram olduğuna inanıyordum. Eğer oturduğunuz yerden size gelmesini beklerseniz şayet, onu asla parmaklarınızın arasında hissetme zevkine eremezsiniz. Uçar gider, şahsınızdan en uzağa ve siz de bütün o mahvolmuşluğunuzla kalakalırsınız, eğer umudunuzu da yitirmediyseniz, huzurunuzun bir gün geri dönmesini ümit ederken.

Mutluluk ve huzur çok farklı kavramlardır. İkisi de olmadan yaşamınıza devam edebilirsiniz ama mutluluk olmadan hayat çekilebilir bir hal alırken, huzursuz bir hayat katlanılamazdır. Gözlerinizi kapattığınızda direkt uyuyabiliyorsanız, ya bu olguyu elde etmişsinizdir ya da çok umursamazsınızdır ki ikisi de sahip olmak için ruhumu satabileceğim hisler.

Birinin omuzuna kafanızı yaslamak, kokusunu içine çekerken cennetten parçacıkları akciğerlerinize göndermek ve saçlarınıza değen elini yakalayıp minik öpücükler koymak, çoğu kişinin 'huzur' tanımında üst sıralarda yer alır. Salt bir bedenin kimseye bu duyguyu hediye edebileceğine inanmadığımdan ötürü, asla o aptal insanlardan biri olmadım. 'Aşk' ve 'Sevgi' kaçılması gereken iki tabudur benim için. Huzurla asla beraber olmazlar.

Kendimi Sehun'a vermek istiyordum ama duygularımın aşka veya sevgiye dönüşmesi fikrini reddetmeye, parçalanmış kalbimden kalan her şeyle hazırdım. Ona ruhumu yaslamak isterdim; yüzümü ellerinin arasına alıp her şeyin iyi olacağını söylemesi de beni zirveye oturtacak kelimeler olurdu ama içimdekiler, aptalca bir umuttan başka bir şey değildi. Beni kimsenin kurtaramayacağını, canım yanmadan önce herkesten uzaklaşmam gerektiğini biliyordum ama ne yazık ki kalp, sevgiyi asla reddedemeyen bir organdı.

"Bunları gerçekten sen mi yaptın?" Sesimdeki şaşkınlığa verdiği karşılık, yüzüne oturttuğu ufak bir gülümseme olmuştu. Yeni siyaha boyattığı saçları, aynı renk tişörtü ve eskitilmiş kotuyla nefis görünüyordu. Dudaklarımı yaladım çünkü tam da dudak yalanması gereken bir andı.

"Zor bir şey değil, sadece tavuğun içine pilav koyuyorsun." Bütün tavuğu parçalara ayırmasını izledim. Tavuğun karnından dökülen pirinç taneleri kan olsaydı bu görüntü daha komik olabilirdi.

Popomu tezgaha yasladım. "Senin iyi olmadığın bir şey var mı?"

O kısa anda gülümsemesi genişledi, kafasını eğdiği için gözlerini bana çevirdiğinde kirpiklerinin altından bakmış oldu ve hormonlarımı, kriz geçirmemek adına bastırmam gerekti. "Şu aşk meşk işlerini hiç beceremem." Güldüm. Ne de isabetli bir konu açmıştı öyle.

"İnanır mısın, ben de." Tezgahta, anlamayacağını düşündüğüm şekilde küçücük bir miktar kaydım, böylelikle hem ona daha yakındım hem de kokusunu daha rahat alabiliyordum.

"Irene'le iyi gidiyorsunuz ama." Gülümsemem yüzümde solsa da belli etmemek için tüm gücümün harcayarak omuz silktim. Irene'e karşı bir gıcığım yoktu, hatta o olmasaydı şu an Sehun'la, onun mutfağında sıcak bir sohbet içerisinde olamayacağımı da biliyordum ama benim için uygun kişi değildi işte, asla da olmayacaktı.

"Evet, iyi gidiyoruz sanırım." Kafa salladı. "İkiniz çok farklısınız. O küçük bir çocuk gibi-" Duraksayıp dudaklarımı ısırdım. "Sense herkesin isteyeceği bir beyefendisin." Evet, resmi olarak cheesy flörtleşmenin sınırlarını zorlamaya başlamıştım ve kendimden iğrenmeme ramak kalmıştı.

"Yanlış kardeşle çıkıyorsun sanırım." Kıkırdadığında göz ucuyla ona baktım. Şakasında ciddiyet aramalı mıydım, yoksa boş bir umut mu olurdu, gülerken kıvrılan gözlerinde, tıpkı benim içimdekilere benzeyen duygular görmek istemem?

O tavuğu bölme işini hala bitirememişken varla yok arası bir şekilde, işaret parmağımı, etin üzerinde gezinen eline değdirdim. Bir saniye kadarlık süre boyunca afallasa dahi fark ettirmeden işine devam etti. Parmağımı, elinin üstündeki dört çıkık eklem yerinde ve bileğinde gezdirdim. Ses çıkarmıyordu. Bu iyiydi.

Moth - ChanBaek ✔Where stories live. Discover now