27. Ancak ne kan ne de göz yaşı duruyordu.

2.6K 186 115
                                    

Zordu. İnanın, çok zordu. İlk olduğunda, her gün ölmeyi dilemiştim ve bunu ona dile getirdiğimde, ağladığımda ve yalvardığımda aldığım cevap, kalçamın her noktasına değen parmaklar olmuştu. "Bir kereden daha bir şey olmaz, Baekkie," diye fısıldamıştı kulağıma, gözyaşlarım yüzümün her bir santimini yıkarken. "Ben babanım senin," diye devam etmişti. "Babalar, çocuklarına böyle şeyler yapabilirler." Güçsüzdüm, küçüktüm. Lanet olsun ki sadece on iki yaşındaydım. Ne karşılık verebildim ne de durması için bir şey yapabildim.

Önümdeki beş yıl çok karanlıktı. Kimseyle arkadaşlık kurmuyor, kimseyle yakınlaşmıyordum. Kyungsoo ve annem haricindeki herkes nefret ettiğim birer gölgeydi benim için, dünya dönse de birdi, durup binlerce parçaya ayrılsa da.

Sonra babam, annemin parasını alıp kaçtı, kendine iki gece kulübü satın aldı ve işini ilerletti. Annem ona boşanma davası açtı ancak parasını ve ona verdiği yıllarını geri alamadı, elleri bomboş kaldı. Sadece ben vardım; tıpkı benim için de sadece onun olduğu gibi.

Kimseye hiçbir şey anlatamadım, dudaklarımı bir mühürün süslemesine izin verdim. Biraz öldüm, biraz mahvoldum, çokça da yoruldum ama sonuç olarak babamın içinde bulunduğu odanın kapısının önünde, iki ayağım üzerinde, başım dik bir şekilde dikilebiliyordum. Ağlamayacaktım, bağırmayacaktım, güçsüz görünmeyecektim. Artık onun bıraktığı Baekhyun değildim ben, yıllar ve acılar içimdeki güçsüzlüğü, kalbimin karanlığından örülme halısının altına süpürmüştü. Çok şey değişmişti ve korkaklığım da bunlardan sadece biriydi.

Derin bir nefes alıp kapıyı tıklattım ve cevap vermeden kulpu çevirerek araladım. Siyah saçlı beden, önümü kapattığı için şükretmeli miydim, bilmiyordum ama babamı görememek, bütün bedenimi daha da diken üstüne almıştı. Yutkunarak odadaki gözlerin bana dönmesini izledim, küfretme isteğiyle doldum. Bağırarak, aklıma gelen her türlü kötü sözü söyledikten sonra, o iğrenç bir gülümsemenin süslediği suratının ortasına en hakiki yumruğumu çakmak istiyordum.

Kyungsoo ve babam bana bakıyorlardı ve ikisini beraber görmek bütün vücudumun kasılmasına sebebiyet vermişti. Dört yıl, babamın gözlerinin kenarlarını hafifçe kırıştırmış, saçını yer yer kırlaştırmıştı ama ifadesi zerre değişmemişti. Belli ki zaman, anneme baktığı kadar iyi bakmamıştı karşımdaki adama. Beni baştan aşağı süzüp ayağa kalktı ve masanın etrafından yürüyerek önümde durdu.

"Baekkie," dedi yumuşacık bir sesle. "Ne kadar büyümüşsün." Kollarını etrafıma doladığında, o tanıdık sigara ve erkek kokusuyla doldu burnum. Tir tir titriyordum fakat bunu fark ettiyse de bir yorum yapmadı. Birkaç saniye daha bana sarıldıktan sonra geri çekilip yüzümü iki eli arasına aldı. Aşağı yukarı aynı boya geldiğimiz fark etmek beni şaşırtmıştı, küçükken -belki de korku yüzünden- onu devasa biriymiş gibi görürdüm. Oysa bedeni, hatırladığım kadar iri değildi.

Göz ucuyla Kyungsoo'ya baktığımda, ikimizi dikkatle incelediğini gördüm. Yüzünde minik bir gülümseme vardı ve bu bile midemden yumruk yemiş gibi iki büklüm olmama yetebilirdi. Hiçbir şeyden haberi olmadığını hatırladım; onun gözünde baba ve çok sevgili çocuğu, aradan geçen dört yılın ardından buluşuyordu.

Kusmalıydım.

İğrenç hissediyordum. Tam gözlerimin içine bakan gözleriyle, yüzümü kavrayan soğuk elleriyle, dudaklarındaki kocaman gülümsemeyle; her şeyiyle iğrenç hissetmeme neden oluyordu. Boşalmalıydım, kusmalıydım veya bir yerlerimi kesmeliydim, içimdeki pislikleri akıtmanın başka yolu yoktu.

"Nasılsın, oğlum?" Söyleyişindeki imayı gerçekten duymuş muydum, yoksa beynim bana oyun mu oynuyordu, bilmiyordum ama her türlü ensemden bir damla terin usulca süzülmesine neden olmuştu.

Moth - ChanBaek ✔Where stories live. Discover now