40. Kimse gelip de acıma son vermedi.

2.6K 190 153
                                    

"Siktir. Siktir. Siktir. Siktir. Siktir."

Ağzımdan durmadan aynı sözcükler çıkıp duruyordu ama her türlü çabama rağmen arabayı küfür gücüyle hızlandırmayı henüz keşfedememiştim. Yolda, bana korna çalan arabaların arasından makaslar yaparak, kırmızı ışıkları hiç umursamayarak ve iki kişiyi ezme tehlikesinden zar zor sıyrılarak ilerlerken kendi kendime hiç durmadan mırıldanmama, hatta ara ara "O iyi," diye bağırmama rağmen yetişememekten hâlâ bal gibi de ödüm patlıyordu. Arabamla telefonum senkronize olduğu için bir yandan da sesli komuttan onu arayıp duruyordum. Açsaydı ne diyecektim, hiçbir fikrim yoktu ama herhâlde "YAPMA" falan diye bağırırdım.

Chanyeol'ün depresif olduğunu görmemek için aptal olmak gerekirdi. Ölen ailesi, eğlendiği bir gecenin ardından tam karşısında bulduğu kanlar içindeki ceset, vücuduna hiç acımadan açtığı onca kesik... Sadece bir anda intihar girişiminde bulunmasını hiç beklemiyordum. İkimizin arasından intihar eden ilk kişi ben olurum, diye bile düşünmüştüm zamanında.

Yanılmıştım ve kabul ediyorum, çoğu zaman yanılırdım ama hiçbiri de bu kadar büyük yanılgılar değildi. Eğer Chanyeol'e yetişemezsem, yaşanan her şeyden kendimi sorumlu tutacağımı biliyordum, hem de bu suçluluk hayatım boyunca devam edecekti.

O artık olmayacaktı. Derin ses tonunu, büyüleyici yüzünü, baş döndüren aşkını alıp gözden çok uzaklara gidecekti, bense durmadan ağlayacaktım. Dünyasında güzel olan her şeyin öldüğünü söylediğinde, gidecek ilk güzel hazinenin o olacağını asla düşünmemiştim.

Bitmesini istemiyordum. Daha dudaklarının tadını her bir parçama kazıyamamışken, benim gibi kokmasını sağlayamamışken, kalbimdekileri ona açamamışken gitmesini istemiyordum. Hikâyemiz için bir son yazmak istemiyordum; herhangi bir sonumuz olmamasına kendimi öyle alıştırmıştım ki ikimizden birini, diğerimiz olmadan hayal bile edemiyordum. İyi ayda bir insana bu kadar alışmak benim için korkutucu ve sıradışıydı ama yanlış hissetmiyordum.

Aksine, uzun süredir hiç bu kadar doğru hissetmemiştim.

Arabayı sağ sağlim onun oturduğu caddeye getirmem bile bir mucize olarak sayılabilirdi sanırım, anlaşılan tanrının beni yanına almakla ilgili planları yoktu. Yani en azından henüz.

Telefonum hâlâ onu aradığını belirten biplemeler çıkartırken arabadan hızla ayrıldım ve kapıyı çarpıp apartmana doğru koşturdum, arabayı kilitleyip kilitlemediğimden emin değildim ama o an düşündüğüm en son şey bile değildi, öyle tekinsiz bir mahallede benimki gibi bir BMW'nin otuz saniye içinde kaçırılıp bir daha bana asla gösterilmeyecek olması. Yeni bir araba alabilirdim; maddi olan her şeyin yerine yenisini koyabilirdim ancak Chanyeol tekti, hayatımda tanıdığım hiç kimse gibi değildi. Kalbimi o şekilde hızlandıran birini daha bulabileceğimi sanmıyordum ve size bir sır vereyim: Bulmak da istemiyordum.

Merdivenleri nasıl çıktığım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Aklımda sürekli elindeki çakmağıyla oynayan ve sigara içmeme izin vermeyen Chanyeol bir o tarafta, bir bu tarafta gösterime giriyordu. Daha önce yüz yılın görüp görebileceği en başarısız intihar girişiminde bulunan benim dizlerim titriyordu.

Chanyeol'ün katına ulaşınca kapıyı çalmakla uğraşmak yerine direkt cebimdeki anahtarı çıkardım ve titreyen ellerimle kilidi çevirdim. Yanık kokusu yoktu, duman göremiyordum, alevlerden yayılan ışık da yoktu ki bunların hepsi de iyiye işaretti.

Kapıyı ittirince otomatik olarak tüm gücümle "Chanyeol!" diye bağırdım ama giriş ve salon boştu. "Chanyeol!" Ayakkabılarımı dahi çıkarmadan buram buram çürük yumurta kokan evde koşturmaya başladım. Mutfağa baktım, tamamen boştu. Düğmesi açık olan ama ateşi yanmayan ocakların hepsini kapatıp pencereyi açtım, bir yandan da zehirlenmek için bu gazdan ne kadar soluman gerektiğini düşünüyordum.

Moth - ChanBaek ✔Where stories live. Discover now