11. "Yalan söylemek için iyi bir sebebin var mı?"

3.1K 202 100
                                    

"Burasının nedense sizin eviniz olduğuna hiç inanmıyorum." Çilingir, adını bilmediğim bir takım aleti yer yer yıpranmış kapının kilidine sokup çevirirken kafamı telefonumdan kaldırdım.

"Tabii ki benim," dedim, tüm gücümle kontrol etmeye çalıştığım bir sesle. Yalan söylemede iyiydim ama zaman zaman gerginlik beni ele veriyordu. "Benim olmasa niye açtırayım ki?"

"Soymak için," dedi, sanki çok açık olan bir şeyi dile getiriyormuş gibi.

Üstümde Tommy Hilfiger mont, ayaklarımda Versace ayakkabılar, kolumda altın bir Rolex vardı ve siktiğimin herifi çıkıp da bu çürümüş evi soyacağımı söylüyordu? Eğer isteseydim, sadece cüzdanımdaki parayla satın alırdım o evi.

İç çektim. Ona çıkışmak sadece işimi zorlaştıracaktı çünkü. "Benim," dedim kısaca. Pek inandırıcı olmadığını biliyordum çünkü beni, kilitli apartman giriş kapısını açmak için görevliye para verirken görmüştü. Tabii ona Park Chanyeol'ün hangi katta yaşadığını da sormuştum ve bunu da duymuş olmalıydı. Kısacası şüpheli gibi gözükmem aslında biraz normaldi.

Chanyeol'ün evini biliyordum çünkü onu gördüğüm ilk gün bütün bedenimi kavuran ateşi buraya çekmişti beni; şişmiş penisimle saatlerde onu beklemiş ve sonucundan da bir saniye dahi pişman olmamıştım. Dilim dudaklarıma kısa bir dokunuş yaparken yüzüme belli belirsiz bir tebessüm yerleşti. Bu adam beni mahvediyordu.

Çilingire teslim olan koyu renkli kapı, yavaş bir hareketle, beni delirtmek istercesine, çok hafifçe aralanınca meraklı kafamı uzatıp içini görmek için çabaladım ama çilingir tarafından bloklandım. Bana beklentili gözlerle bakıyordu. Ne istediğini anlayarak hemen cebime attım elimi ve ücretinden oldukça fazla olduğunu düşündüğüm bir miktarı ona uzattım.

"Teşekkür ederim, iyi günler," dedim hızlıca. İtiraz etmeden parayı alıp ufak bir selam verdi, ardından merdivenlere yönelerek bir anda kayboldu. İşte bu kadar kolaydı insanların ahlakını satın almak.

Yutkundum ve tereddüt eden elimle yavaşça araladım kapıyı. İçeri girmenin yanlış olduğunu biliyordum ama hayatımda doğru olan ne vardı ki sanki?

Kapı direkt olarak salona açılıyordu. Kapının sağında duvara montelenmiş küçük bir televizyon, birkaç adım ileride de yıpranmış ve her tarafı çizilmiş bir koltuk vardı. Televizyonun altındaki çekmecenin üzeri kitaplarla, koltuğun hemen yanındaki minik sehpanın üzeri ise süt kutuları ve hazır yemek paketleriyle dolmuştu. Burada yaşayan Chanyeol'ün ölmemesi mucizeydi gerçekten de. Kapıyı arkamdan kapatıp etrafa bakınmaya başladım.

Çekmecenin üstüne rastgele fırlatılmış birkaç kitaba değdi gözüm. Edgar Allan Poe. Virginia Woolf. Bram Stoker. Oscar Wilde. İngiliz yazarları seviyor olmalıydı. Çoğu kitap eskiydi, kenarları köşeleri yırtılmıştı ve oldukça zarar görmüş gibi duruyorlardı. Bu kitapları yiyor falan mıydı acaba?

Cesaretimi bulunca ayakkabılarımı çıkardım ve birkaç adım attım. Üzerlerinde halı olmayan, bej parkeler buz gibiydi. Montumu çıkarıp koltuğa fırlattım; içerisi sıcaktı ve anlaşılan ben bir süre buralardaydım.

Salonda pek de incelenecek bir şey yoktu, tabii Çin yemeği paketlerine karşı özel bir ilginiz yoksa çünkü lanet olasıca karton kutular, odanın her yerindeydi. Anlaşılan bu evde yemek pişmiyordu.

Göz ucuyla, sağ tarafımda kalan mutfağa kısaca göz attım. İçeriye yıllardır girilmemiş gibi gözüküyordu gerçekten de. Eh, durum bu olunca ben de uzun süredir el değmemiş mağaraya girecek cesareti gösteremedim. Dümdüz ilerleyerek iki kapıya açılan, çok da uzun koridorun önünde durdum. Odalardan biri solumda, diğeri de tam karşımdaydı ve kapıları yarı açıktı.

Moth - ChanBaek ✔Où les histoires vivent. Découvrez maintenant