1.3

997 71 10
                                    

"Alesya?"

Dalıp gittiğim için sonunda sesi fark ettiğimde, yaslandığım duvardan doğrulup sesin sahibine baktım. Kaan.

"Ah, görmedim seni."

"Onu fark ettim. Hem görmedin hem duymadın. Neyin var?"

Yanıma oturduğunda yüzündeki meraklı tavıra gülümsedim.

"İyiyim. Biraz uykusuzum."

"Neden uykusuzsun?"

"Uyuyamıyorum. Nedenini bilmiyorun. Uyursam kabus görüyorum o yüzden uyumasam daha iyi sanki."

Aslında onun da benden bir farkı yoktu. Saçları dağınık ve göz altları kendini feci şekilde belli ediyordu. Onun da uyuyamadığına emindim.

"Şu bahsettiğin kabuslar mı bunlar? Uzun zamandır olmuyordu sanki?"

"Evet..." diye mırıldandım. Başı sonu olmayan rüyalardı bunlar. Bir caddede yürüyordum, yolun sonu yapboz parçacıkları gibi eksiliyordu. Sonra ben eksiliyordum ve ağlıyordum.
"Neden eksiliyorum bilmiyorum. Bunu sürekli görmekten yoruldum. Kaan, bu nasıl geçecek?"

Kaan'ın yüzü gergindi şimdi. O da çözüm yolu arıyordu ama göz altları aradığı şeyde çaresiz olduğunun da kanıtıydı.

"Nasıl geçecek bilmiyorum ama bunun nedenini bilmemiz lazım önce. Bu eksilmenin bir anlamı var ama ne..."

Üzerinde durmadan konuyu değiştirdim.
"Sen neden uyuyamıyorsun?"

Aslında cevabı belliydi ama bir süre sustu.
"Yasemin." dedi kısaca. "Her defasında yeniden nişanlanıyor. O fotoğraflar silinmiyor bir türlü. Sanki başka hiç fotoğrafı yokmuş gibi. Onun bensiz mutluluğunu izliyorum. Savaşıp yenilmek var, savaşmadan yenilmek var Alesya. Onun için savaşmama bile izin vermeyen Yasemin var bir de... "

Sözleri karşısında tepkisizlikle kalırken o da iç çekti ve gözlerime baktı.
"Neyse, neyse... Sonuç ortada. Daha fazla can sıkmaya gerek yok. Bunu uzun zaman sonra ilk defa seninle konuştum. Kendimle konuşurken bile bahsini kapatıyorum. Ama rüyalar her şeyi zora sokuyor işte."

"Ne söylemeliyim bilmiyorum Kaan. Ama öyle güzel yüreğin var ki, onun da bir gün yeşereceğine inanıyorum. Belki sana umut verip gitseydi daha çok kahrolacaktın, en başından beri tavrı netti sana karşı. Tabi içini bu söndürmez ama bir de bu yandan bak."

Ona sıkıca sarılırken sınıfa bir hışımla giren Sertap'a döndüm.
"Bensiz dostluk sarılması mı olurmuş? Yettim!"

Sertap bize doğru uçarak gelirken endişeyle gözlerimi kapattım. Nasıl da dağılmıştı ortamdaki hava ama? Sertap da böyleydi işte. Bizi yıkmaya ant içmişcesine sarmalarken nefessiz kaldığımı fark ettim. Kaan,
"Kızım dur... dur sakin ol." dese de sanki yıllardır görüşmüyormuş gibi kucakladı bizi.

"Sertap, bunun dostluk sarılması olduğundan emin miyiz? Garezin olduğunu düşüneceğim şimdi..."

Bunu söylerken bile nefes nefese kalmıştım. Kaan bana gülerken Sertap omuz silkti. "Sen anlamazsın Ale. Kimseye doğru düzgün sarılmazsın ki zaten."

"Az önce ne yapıyorduk anasını satayım?" Kaan'a gülmeyle karışık bunu söyledikten sonra Sertap'a döndüm.
"Seninki sarılmaksa kalsın. Ayrıca Ale mi? Geriye bir şey kalmadı zaten ismimi tamamlayabilirsin..."

Kapının eşiğinde görünen Fiko'ya kaydı gözümüz. Bir elinde tost bir elinde çay ağır ağır ilerlerken bize gülümsedi.
"Selam millet! Aa üç kişiymişsiniz. Nerede diğerleri?"

gülüşüne yakılan bütün şiirler adına • yarı textingWhere stories live. Discover now