4.6

563 57 8
                                    

Herkese iyi günler... Epeydir görüşemedik umarım bu zaman diliminde beni özlemişsinizdir. Son zamanlarda sıkıntılı bir dönemden geçiyoruz ve hem gergin hem de insanı yıpratan bir süreç bu maalesef. Hepimiz evlerde oturup bu sancılı sürecin geçmesini beklemekten başka bir şey yapamıyoruz. Dilerim en az hasarla sıyrılırız, daha fazla can kaybı vermeden, daha fazla yayılmadan... Bir nebze de olsa, sizin can sıkıntınıza iyi gelmesi için benim de kafamı dağıtmam için sık sık bölüm vermek istiyorum. Zaten finale de az kaldı bu yüzden yorumlarınızı eksik etmeyin. Yakın bir zamanda diğer kurgularımı da görmeye başlayacaksınız inşallah. Neyse lafı daha fazla uzatmayayım, keyifli okumalar canlarım.🧡

***

"Beni sana getiren tüm yollara teşekkür ederim, dedim. Hayatımda rastladığım en güzel sokağa beni getirdiğiniz için..."

Yürürken gıcırdayan tahta seslerini geride bırakarak küçük masanın yanındaki tabureyi çekip sessizce oturdum. Batuhan şömine için getirdiği odunları kenara koyup ellerini çırparak yanıma doğru yürümeye başlarken bir şey hatırlamış gibi durdu ve,
"Çayın altını kapatmıştım, onu alıp geleyim. " dedi, ben de kafamı sallayarak bu ana gülümsedim. Fiko, Kaan ve Furkan dışarıdaydı. Bana hiçbir şey söylemeseler bile hâlâ beni koruduklarını biliyordum, ama onlar ne kadar benim için endişe ediyorlarsa ben de onlar için korkuyordum. Çünkü Bekir'in sağı solu belli olmaz, her an her şeyi yapabilirdi. Hatta şu anki sessizliği de beni ürkütmüyor değildi. Sadece anın güzelliği bütün korkularımı siliyor ve yanında olduğum kişinin güvenine saklıyordu beni.

"Daldın gittin, iyi misin?" diyerek yanıma gelince bir an irkildim.

"Hım? Ha, evet... Öyle düşünüyordum. Seninle çay içebilmek şu an çok tuhafıma gidiyor..."

Sözlerime gülümserken çaydanlığı yan tarafımıza koyup bardakları aldı ve çayları da doldurmaya başladı.
"Bunlar daha hiçbir şey." dedi doldurduğu bardağımı önüme koyarken.
"Yaşayacak dolu dolu günlerimiz var."

Sonra kendi bardağını da alıp karşıma oturdu. Aklımdaki soruları sormak istiyordum. Onun hayatını ve yaşadıklarını öğrenmek istiyordum ama önce bardağına sarılan parmakları dikkatimi çekmişti. Sağ elinin parmak boğumlarında dövmeler vardı ve bunlara daha dikkatli bakınca roma rakamları olduğunu fark ettim. Ben onlara bakınca benden önce davranıp,
"on üç, beş ve yedi." diyerek gösterdi. Her bir parmağında bir rakam vardı, serçe parmağında ise sonsuzluk işareti.
"Bir şeyin tarihi sanırım?"
"Evet." dedi gözlerini masaya indirerek.
"Annem ve babamın ölüm tarihi."

Kalbim yavaşlarken böyle bir şey duymayı hiç beklemiyordum. Daha önce bana ailesinden hiç bahsetmemiş, benim de sormaya zamanım olmamıştı ama bunu böyle öğrenmek de bana oldukça kötü hissettirmişti.

"Aynı gün..."
"Bir kaza sonucu aynı gün ikisini de kaybettim. Küçüktüm ama çok net hatırlıyorum, zaten insan hayatının yıkıldığı anı hiç unutmaz."

Kıyı'nın acı ses tonu ve bakışlarındaki buruk ifade bende derin sarsıntılar bırakırken onun neler yaşadığını düşünemiyordum bile.

"Sonra ne oldu?" diye sordum çekinerek.
"Sekiz yaşında, ne hissettin, nerede kaldın?"

"O zamanlar neler hissettim tam bilmiyorum çünkü sadece korkuyordum, ölüm ne demek bilmiyordum. Onları bir daha hiç görmediğim zaman, nerede olduklarını sorduğumda birilerinin gökyüzünü gösterdikleri zaman, yalnızlığı ta o zaman tüm gerçekliğiyle yaşadığımda, içimde büyüyen korkuyu bunlar bastırmıştı işte. Çocuk esirgeme kurumuna verildim, yaşadığımız yerde akrabamız falan yoktu. Sadece burada bir amcam olduğunu çok sonra öğrendim. Yurttan defalarca kaçmaya çalıştım, çoğu zaman dışarıda kaldığım da oldu ama zaten benim artık bir evim yoktu ve nerede kalırsam kalayım yalnızlığım beni hiç bırakmayacaktı, biliyordum. Amcam birkaç sene sonra beni yanına aldırdı, işleri nedeniyle yurt dışında kaldığı için her şeyi çok geç duymuş. On beş yaşında yanına gittim ve bana artık burada kalabileceğimi söyledi, onu en son çok küçükken görmüştüm o yüzden yabancılık çektim ilk zamanlar ama daha sonra çok alıştık birbirimize. Kendi oğlundan ayırmadı beni, iyi yetişebilmem için elinden geleni yaptı. Basketbola başladım, gitar dersi aldım, sesimi de o zamanlar geliştirdim, daha sonra da dans kurslarına gittim ve bu sürede beni çok destekledi. Şato'nun sahipleri ile amcam ortaktı, dansı geliştirmem de kaçınılmazdı anlayacağın, ben de elimdeki fırsatları değerlendirdim. Hayat benden çok değerlileri almıştı ama düştüğüm yerden nasıl kalkacağımı da bana göstermişti. Seçtiğin yollar senin hayatın ve bunu sürdürebilmek de senin elinde, kestirip atmak da. Bak, bu yollar beni sana getirdi. Tamamen tesadüfmüş gibi Alesya, seni şato'da görmem, barda rastlamam, aynı okulda olmamız... Ama sen benim yolumda beni bekleyen bir armağandın aslında. Beni sana getiren tüm yollara teşekkür ettim, hayatımda rastladığım en güzel sokağa beni ulaştırdıkları için."

gülüşüne yakılan bütün şiirler adına • yarı textingTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon