2.5

747 71 46
                                    

Yarışmaya iki gün kalmıştı. Heyecanlı mıyım bilmiyordum ama sevincimi kursağımda bırakan bir tedirginlik vardı içimde. Bunu yapmaya hevesli olsam da bir yanım hâlâ pes etmem için deli gibi bağırıyordu. Bunun sonu gelmiyordu, bir kere o duyguyu yaşadıktan sonra geri çekilmem çok daha zor oluyordu. Epeydir uzak olduğum için de bir kere şarkı söyleyince yine söylemek isteyeceğimi biliyordum. Ama yapamazdım.

Babam bunu sevmiyor, istemiyordu. Şarkı söylememi, dans etmemi kısaca sahnede olmamı istemezdi. Güzel Sanatlar okumama bile engel olmaya çalışmış fakat anneannem diretince ona karşı koyamamıştı. Burada yaşadığım her güzel an bana pahalıya patlamıştı ve artık ben de vazgeçmiştim. Sanki hiç sevmiyormuş, sadece resimle ilgileniyormuş gibi yapabiliyordum.

Bunun içinde olup, bu işi yapan insanlar arasındayken bir o kadar uzak kalmak da benim cezamdı sanırım. Hayallerimi yaşayan insanları izliyordum, çünkü yalnızca buna iznim vardı. Yapmak istediklerime bu kadar yakın olup uzakta koyulmak, yeterince can yakıcı, değil mi?

Aslına bakarsanız eline çok koz verdim. O fotoğrafların eline ulaşması, eski bir yakın arkadaşımın sarhoş olarak beni eve bırakması onun için asla kabul edilebilir şeyler değildi, olmadı da zaten. Bedelini fazlasıyla ödemem gerekiyordu. Şato dans okulu sık sık gittiğim ve kafa dağıttığım bir yerdi. Birçok ödül almam, hocaların benim hakkımda olan bütün iyi yorumları orada kalmama, babamı kararından döndürmeye yetmedi. Kafasına koyduğunu yapıyordu; neyi yakıp yıktığını önemsemeden.

Bana yere sağlam basmayı öğreten hayallerim elimden alınırken elbette engel olmaya çalıştım, baş kaldırdım, zorluk çıkardım ama bunların hepsi, bana daha ağır sonuçlar olarak geri döndü. Zaten bir işe yaramayan tiz çığlıklarım tekrardan içime gömüldü, bana yaşattığı tüm kalıcı acılar gibi. Açıklamama, ispatlamama bile izin vermeden aldığı kararlar içimdeki bahçeleri yerle bir etmişti. Şarkı söylemeyi, dans etmeyi bırakmış bana kötü gelen şeyleri hayatıma sokmuştum. Böyle yaparak onu cezalandırmıyordum çünkü bana ne olduğu umurunda değil, ben sadece bedel ödemek istiyordum. Belki de hak ettiğimin, layığımın bu olduğunu bana yeterince hissettirdiği için. Çünkü on üç yaşımda, yalnızca on üç yaşında olan bir kız çocuğunun babası tarafından neden sevilmediğini sorgulamıştım. Sonra bir daha da sorgulamadım zaten.

Ona sevgiyle baktığımı hiç anımsamıyorum, ne acı değil mi? Annem ben böyle söyleyince bana kızardı, "ne olursa olsun baban o, sus." derdi. Ne olursa olsun babam olmuyordu işte, normal insanların bahsettiği baba kavramı benim hayatımda yoktu çünkü. Çok uğraştım, çok denedim; onu sevmeyi, anlamayı ama olmadı, o adama besleyecek bir sevgi bulamadım içimde. Çünkü benim taşıdığım kalp, annemin taşıdığı kalp ama onun sol tarafında iyilikle alakalı hiçbir şey taşıdığına inanmıyordum. Buna inancımı kaybettiğim an ona karşı hissettiklerimi de kaybetmiştim.

Koyduğu onca kuraldan sonra hiçbir şey olmamış gibi o sahneye çıkıp şarkı söyleyecektim. Bunu nasıl yapacağıma dair en ufak bir fikrim yoktu. Kıyı her şeyi bildiğini söylüyordu ama yalnızca yüzeysel şeyler biliyordu, emindim. Çünkü daha derin şeyleri bilseydi en azından bir kere 'acaba?' derdi. Benim her şeyi yıkmaya cesaretim yoktu, belki de artık karşı koymaya halim kalmamıştı. Bu yüzden bu sahne işini duyarsa her şey daha kötü bi hâl alabilirdi.

Son provaya doğru ilerlerken kafamdaki düşünceler beni rahat bırakmıyordu. Sıkıntıyla iç geçirdim ve kapıyı açarak içeri girdim. Prova odasında kimse yoktu henüz. Sahneye doğru ilerlerken ardımdan kapı açıldı. Mekan çok geniş olduğu için en ufak ses bile yankı yapıyordu. Kapıyı tekrardan kapatıp bu tarafa doğru ilerleyen kişi Mirza'ydı. Son iki gündür tavırları daha farklıydı bana karşı. İlk günlerdeki kadar kaba değildi en azından. Sanırım anonim cidden onunla konuşmuştu. İçeri girerken kısa bir bakış attı bana ve daha sonra o da sahneye doğru ilerledi.

gülüşüne yakılan bütün şiirler adına • yarı textingWhere stories live. Discover now