4.2

657 69 34
                                    

"bir ninni kopar gider bu diyardan, ardından bir masal kaybolur ."

***
"Alesya, bekle!"

Ruhum bataklığa saplandığında beni oradan çeken insanın peşinden, çocukluğumda cebimde taşıdığım o kırık umutlarımla koşuyordum. Son bir canla, bütün inançla, kalbimde hissettiğim o sonsuz sevgiyle... Beni derinlerden alıp büyük bir sancıyla sarsarken duyduğum acıyı, göğsüme saklayarak koşuyordum.

Odadan dans edenlerin izin verdiği müddetçe hızlı çıkıp Kıyı'ya baktım ama sanırım asansöre binmişti çünkü ben dans odasından çıkmak için kapıyı açtığım anda asansörün kapısı kapanmıştı. O yüzden uçar adımlarla merdivene doğru koştum. Ama arkamdan gelen Fiko ve Kaan'a hiçbir açıklama yapmadan yerimden fırladığım ve yaralandığım için onlar da endişeyle peşimden geliyorlardı.

"Kaşın açıldı, kanıyor, nereye!" diye bağırıyordu Fiko da bir yandan. Ama duramazdım. Ona bu kadar yakınken ve onu burada bulmuşken duramazdım. Zaten hiçbir şey hissedecek halde değildim, yüzümden süzülen kan durumun ciddiyetini gösteriyordu ama tek derdim bir an önce şu bitmek bilmeyen merdivenleri inip Kıyı'yı bulmaktı. Ama ikinci kata geldiğimde Kaan bana çoktan yetişip durdurmuştu.

"Kızım deli gibi ne koşuyorsun? Kaşın diyorum, açılmış diyorum!"

Elimle kaşıma uzanan elini ittim ve tekrardan koşmaya başladım. Durarak kaybedecek zamanım yoktu o yüzden,
"O burada!" diye arkama bağırıyordum bir yandan. "Burada!"

Kaan yine kolumdan yakaladı beni ve bu defa önüme geçmişti.
"Kim? Kim burada?"
"Ya Kaan çekil Allah aşkına, Kıyı burada kim olacak!"
"Ne?"

Kaan'ın radarlarından kurtulduğum sırada artık merdivenleri ikişer üçer iniyordum, bacağımı çarpıyor bazen sendeliyor ama onu kaybetmemek için kalan tüm gücümle koşmaya devam ediyordum. Artık zemin kata geldiğimde nefes nefese etrafıma bakındım ama burada hayat gayet normaldi ve herkes kendi alemindeydi. Kafalar bana döndü ve onlar olanı biteni anlamaya çalışırken ben de beni bu karanlıktan çıkaracak o tanıdık bir çift gözü görmeyi bekledim çevremde.

Sonra asansöre baktım ama asansör zaten zemin katı gösteriyordu. İnmiş miydi? Ne çabuk! Halbuki hiç zaman kaybetmemiş, asansörden bile hızlı inmiştim. Asansöre doğru yürürken Fiko ve Kaan artık yanıma yaklaşmışlardı.
"Nasıl anladın o olduğunu? Hani hiç görmemiştin?"

Gözümü hâlâ asansörde tutuyordum. Ama asansörün ışıkları kapandı ve bu sefer dışarıya baktım. Hızlı adımlarla dışarı yöneldim şimdi çıktıysa bile fazla uzağa gidemezdi illaki gözüme çarpardı ama Şato'nun etrafına iyice baktığımda bana çarpan kişiye benzeyen kimse yoktu. Gözlerim dolarken benden cevap bekleyen Kaan'a baktım.

"Görmedim zaten. Ama aradığım kumaş bileğinde sarılıydı. Bir de..."

"Bir de?"

"Anahtarını düşürdü." O da benim gibi nefes nefese kalmıştı yutkunarak sordu.

"Ee?"

"Anahtarında sarı civcivli balonlar vardı..." deyince kafasını yere eğdi ve yorgunlukla gözlerini kapattı.
"Alesya..." dedi garip bir tınıyla ve bu tını hoşuma gitmemişti.

"Ne?" diye çıkıştım sinirle.
"Ne, tesadüf mü? Yoksa yine mi uydurdum?"

"Bunu demek istemediğimi biliyorsun."

"Hiçbir şey bilmek istemiyorum Kaan. Beni yalnız bırakın."

"Saçmalama. Belki kumaşı benzettin, sonuçta mavi sıradan bir kumaş ne kadar farklı olabilir?"

gülüşüne yakılan bütün şiirler adına • yarı textingWhere stories live. Discover now