4.4

611 59 14
                                    

"...Baba diye bir adamın çatısı altında büyüdüm yıllarca, ama hep evsiz hep yurtsuzdum..."

4.4

Burası, bir namlunun ucuydu. Bir kurtuluşun ardı, bir teslimiyetin önüydü. Bir babanın nefreti; aslında bir yabancının inandığı yalandı. Burası neresiydi, nereye çıkardı bilmiyordum ama bir adımda nefes bir adımda ölüm vardı bunun sonunda. Arkamda yıllardır beni sevsin diye çabalayıp durduğum ve aslında bu çabalarımın neden işe yaramadığını anladığım bi adam, önümde beni bu cehennemden çekip çıkaracak hep aradığım başka bir adam vardı.

Kafama dayadığı silah kendini pek belli etmiyordu. Ama orada olduğunu bilmek bile hâlâ canımı acıtabiliyordu. Bu hikayede kime kırgın kime kızgın olmalıydım bilmiyordum fakat herkesin benden aldığı bir şeyler varmış gibi hissediyordum. Birkaç mutluluk eksik başlamıştım bu hayata, ama hâlâ da benim bile olmayan bu evde, yıllardır beni kandırmış bir babanın önünde aramızda şeffaf bir ölüm çukuru duruyordu. Kendisini bu iş için harcamış bir adamın elinden böyle kolay kurtulamayacağımı biliyordum. Zaten iyi de olmuştu, çünkü onun gözlerinin içine içine bakıp onun bana doğrulttuğu kurşundan daha ağır olan cümlelerimi söylemek istiyordum. Bununla nasıl başa çıktığımı, beni hâlâ yıkamadığını, aslında aptal yerine konulunanın kendisi olduğunu haykırmak istiyordum. Onun, son kez bile olsa, ki muhtemelen bir şekilde öyle olacaktı, yüzüne bakıp gülümsemek istiyordum. "Bunu atlattım" diyerek.

"Ben de sana veda etmeden gitmeyeyim diyordum, iyi oldu karşılaştığımız." dedim sesimin beklediğim gibi cüretkar çıkmasını istediğimden. O da burnundan bir gülme tınısı çıkardı.

"Değil mi, değil mi. Sen zahmet etmeden ben geleyim dedim, de... Gecenin bir yarısı nereye böyle?"

"Bunu kafama silah dayayarak mı soruyorsun?"

"Evet. Bir haltlar karıştırdığını anlamıştım zaten. Kime güveniyordun da böylece çıkıp gidiyordun?"

"Hiç. Sadece daha fazla bu yalana ait olmak istemiyordum."

"Sen bu yalana inanmak zorundaydın."

"Evet, inandım da. Ama sen inanmamam için bir sürü sebep vermiştin elime. Yine de ben inandım. Çünkü beni neden sevmediğinin cevabı ne olursa olsun ikna olmayacaktım. Ama şimdi oldum."

Sabırsızca nefesini dışarı savurdu. Duymak istediği cümleler bu değildi, söylediklerimin hiçbiri ile ilgilenmiyordu aslında. Daha öncekiler gibi beklediği birkaç şey vardı sadece. Şu an ne yaptığım, ne yapacağım, nasıl hareket edeceğim ile ilgileniyordu. Duygularım onun için bir anlam ifade etmiyordu. Beni kandırmış mıydı? evet. Neden? bir önemi yoktu.

Kafamdan biraz uzaklaşan silaha güvenerek birden arkama döndüm ve direkt o bana hiç benzemeyen ve neden benzemediğini de anladığım gözlerine baktım. O da refleksle tekrardan bana doğrulttu namluyu.
"Söyleyecek bir şeyin yok mu?" diye sordum.
"Her şeyi böylece kabul mü edeceksin?"

"Senin için neyi inkâr edeyim? Her şey ortada. Anlaman uzun bile sürdü. Sana böyle davranan bir insanı sorgulamak hiç aklına gelmiyordu çünkü."

"Evet. Kime yazık şimdi? Sana mı bana mı?"

"Bana niye yazık oluyormuş? Acınacak halde olan biri varsa sensin."

"O yüzden mi yıllardır beni bir yalanla avuttun? Hiç suçu olmadığını bildiğin bir çocuğu delirtmeye çalıştın?"

Gerildiğini görüyordum ama geri çekilmeyecektim. Bunca zaman alttan almıştım da ne olmuştu? Kimsesiz olan bendim, kandırılan bendim, suçsuz yere hapis olan bendim, şimdi ne diye susacaktım?

gülüşüne yakılan bütün şiirler adına • yarı textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin