1.4

923 74 13
                                    

"Ne kadar zor olursa olsun. Sana zarar veren her şeye gülümsemelisin Alesia, anne tavsiyesi."

Siz öyle misiniz? İnsan kendine zarar veren şeylere gülümseyebilir mi? Şahsen ben öyleyim. Annem bana bu tavsiyeyi verdikten sonra, başıma ne zaman bir şey gelse gülerdim. Evet, bildiğiniz gülerdim. Bir yerden düştüğümde, elimi kolumu bir yere çarpıp canımı yaktığımda, birisi kötü söz söylediğinde, geceler boyu içip gizlice sabahlara kadar kustuğumda... Yani bana ben de dahil herhangi bir şey zarar verdiğinde gülümserdim.
"Bununla savaştın. Bununla mücadele ettin. Bak, buna yenilmedin. Bak bu bile seni öldüremedi. Bu seferki yeterince can yakıcı değildi. Hah! Bak, bu hiç etki yaratmadı!"
Bunları söylediğimde, her söylediğimde üzerimde görünmeyen bir zırh hissederdim. Annemin bağışladığı ve bana güçlü olduğumu hatırlattığı zırh.

İşe yarıyordu, bakmayın öyle.

Fazlasıyla yarıyordu.

Peki gerçek miydi, diye sormayın, canın gerçekten yanmış mıydı, sahiden hiç mi zor değildi diye sormayın. Kendinize neyi gösterirseniz, ona inanırsınız. Aklınızı ikna edin yeter, kalp çoğunlukla sessiz kalacaktır.

Etrafımdakiler anlamasın diye mi, kendimi kandırayım diye mi bilmiyorum ama bu her neyse, buna tutunalı yıllar oluyordu. Ve evet, daha iyi hissediyordum. Galiba. Tek bir şey dışında. Tek bir kimse dışında.

-

"Alesya, Doğu. Doğu, Alesya."

"Memnun oldum."

"Ben de öyle."

Bu samimitetsiz tanışmanın başrolününde olduğum için üzgünüm ama kolumdan çeke çeke getirildiğim bir partinin tam ortasındaydım. Aslı bu gecenin eğlenceli olduğu görüşündeydi ve buna inanan yine sadece kendisiydi. Beni tanıştırdığı çocuk Yiğit'in grubundandı ve ne yalan söyleyeyim en az Yiğit kadar itici görünüyordu gözüme. Kumrala yakın saçları ve küçük kahverengi gözleri vardı. Gözlerinin çevresi hemen gülümseyecekmiş gibi çizgi çizgiydi ve bu bana fazla alaycı gelmişti. Elimi sıktığında gözleri anlamsızca gülümsüyordu, boş bakışlarla karşılık verdiğimde onun da gülüşü soldu.

"Doğu, Yiğit ne zaman gelirmiş?"

"Beş dakikaya."

"Süper! O zaman hadi şuraya geçelim, burada çok ses var!"

Birkaç kişiyle daha ayaküstü tanışırken isimlerini bile duymadığım için sadece saçma bir gülümsemeyle geçtim. Aslı yanımızdan geçerken kolundan tutup durdurdum.
"Ben dışarı çıkıyorum, sen de sürekli onların yanında durmayacaksın herhalde!"

Bana çekimser bir tavırla kafa salladı ve Doğu'nun arkasından ilerledi. Yiğit'in bana itiraf ettiğini ona bir çırpıda söylemek istiyordum çünkü bu yapışkan tavırlarına hemen bir son vermesi gerekiyordu. Dün geri geldiğimde bana ne konuştuğumuzu bile sormamıştı sadece birkaç saat asık suratıyla yanımızda oturmuştu. Merak ettiğinden çok emindim ama benim anlatmamı bekliyordu... Üzgünüm Aslı, biraz beklemen gerekiyor çünkü Yiğit paşa henüz hazır değilmiş!

Ev oldukça genişti ve ciddi anlamda içerisi kalabalıktı. Hatta öyle ki Suzan ve arkadaşlarına bile henüz rastlamamıştım. İlerlerken boğucu kalabalıktaki insan yığınlığından kendimi dışarı attığımda azalan müzik sesi beni rahatlatmıştı.

gülüşüne yakılan bütün şiirler adına • yarı textingWhere stories live. Discover now