15.Bölüm - 2

17.8K 1.3K 122
                                    

Kapı yavaşça tıklatıldı ardından gıcırdayarak açılan kapıdan genç bir kadın ve Yiğit girdi. Kadın tıpkı Yiğit gibi esmerdi. Ona benzerliğinden annesi olduğunu anladım. Otuzlu yaşlarda falan olmalıydı. Bir eli Yiğit'in omuzunda beni görünce gülümseyerek selam verdi ve Talha'ya döndü:

"Talha bey hoş geldiniz. Haber verseydiniz hazırlık yapardık." Talha otoriter bir sesle cevapladı kadını:

"Önemli değil Zeynep, sen bize yiyecek bir şeyler hazırla. Bu gece burada kalacağız."

"Hemen hazırlarım. Gece ayaz var üşürsünüz. Şömineyi yaksın Salih."

"Rahatsız etme Salih'i ben hallederim. Dayı gelince söyle uğrasın yanıma."

"Peki." Zeynep çıkacağı sırada Talha onu durdurdu:

"Zeynep, Feza benim karım." bizi tanıştıran Talha'dan sonra kadının gözleri ışıldayarak bana baktı:

"Memnun oldum Feza hanım, tekrar hoş geldiniz."

"Hoş buldum."

Zeynep Yiğit'i de alıp evden çıkarken açık kapıdan içeri sızan Reis yerini biliyormuş gibi hemen Talha'nın ayakucuna gidip oturdu. Talha başını okşayıp köpeği severken yanına gidip usulca başını okşadım bende.

"Seni seviyor." dedim Talha'ya elim Reis'in çenesinde iken. Talha sessiz bir şekilde mırıldandı:

"Sevecek tabi. Ben bulup getirdim onu buraya. Değil mi oğlum?"

Reis'i sevmeye devam ederken bir daha baktım karşımda duran adama. Belinde duran güvenliğini sağlayan ama onu kötü yapamayan silah ile, kardeşine ve sevdiklerine olan düşkünlüğü ile, sağ kulağı olmayan yavru bir köpeğe beslediği merhamet ile onu yüreğimin hangi odasına koyduysam oradan taştı o an. Nasıl düşünmem gerektiğinin farkında değildim sanırım. Daha birkaç ay öncesine kadar görüdğümde korkup kaçabileceğim bir adamın yanındaydım. Onu seviyordum. Onu içimde bir süveyda yeşertecek kadar seviyordum. Öncesinde onun için herhangi biriydim. Yolda görse dikkatini dahi çekemeyecek bir kız. Ama şimdi... Parmağında yüzüğünü taşıyordum. Karısıydım. Söylememişti ama içimde ki uzamaya devam eden fidan dün gece onun beni sevdiğini fısıldamıştı. Seviyor muydu? Ondan duymayana kadar elbette emin olamazdım. Ama... Mademki insan hissederdi... Hissediyordum.

"Ne düşünüyorsun?" sorusu ile başımı kaldırıp onun kehribar gözlerine baktım. Yemek masasında Zeynep'in bizim için getirdiği yemeklerden yiyorduk. Daha doğrusu o yerken ben tabağımla içimden konuşuyordum. Düşüncelerimden sıyrıldığım anda daha bir kaşık bile almadığımı fark ettim yemeğimden. Kelimeler birbirini kovalıyordu aklımda. Gözemezden gelemiyordum. Bu yüzen elimde ki kaşığı bırakıp ona gülümsedim.

"Bana bakınca ne görüyorsun?" diye sordum bir anda. Soruma ilk başlarda şaşırsa da peçete ile ağzını silip oturduğu sandalyede geriye yaslandı. Meraklı bakışlarım üzerinde idi. Yine o muazzam gülüşlerinden birini bir yaydan saldı bana doğru. Hedefi yine tam on ikiden vurdu ve konuşmaya başladı:

"Boy 1.70. Kilo 55-60 küsur. Göz rengi yeşil. Ama net bir yeşil... Orman yeşili. Yeşilin içine gizemli bir kehribar gizlenmiş nadir anlarda gösteriyor kendini. Sevgi ile dolup taştığı bir anda mesela... Beyaz teninden dolayı en ufak bir anda al al oluyor yanakların. İnsanı gülümsetecek kadar hem de. Kirpiklerinin göz kapaklarına vuruşu bir okyanusu dalgalandırabilir. Ya da bir gülümseyişinde kendini belli eden dudağının kenarında ki o belli belirsiz çukur insanı bir uçurumdan aşağı atabilir. Uzun ince parmakların insanın rüyalarına misafir olabilir. Saçların... Bir şiirin en güzel konusu olabilir. Tabi sadece bir kişiye ait bir şiir."

MİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin