19.Bölüm

17.8K 1.1K 69
                                    

İçimde ılık bir meltem esti. Bir iki tur döndü aklım, durdu dünyanın durduğu yerde ardından. İçime çektiğim derin nefesi geri verirken kalbimin orta yerinde güzel bir çiçek açtı bir kez daha. Düşünüyordum lakin ahvalimi anlatamaya hangi sözcüğün iyi geleceğini bulamıyordum. Hissettiğim birkaç kelime ile anlatılmayacak kadar fevkalade bir haldi. Sevmek fikrinin bana bu denli derin bir anlam katacağını bilmezdim. Ve süveydalandığım insanın Talha Bahremoğlu olacağını yaşadığım onca zaman boyunca aklımın ucuna dahi getiremezdim. Şimdiye dek yazdığım her satırı buraya, hissettiğim her duyguyu ve yaşadığım tüm o olayları başlarken yazmaya, tüm o cümlelerin tek karşıtının bir kelimeye tekabül ettiğini söylemeliyim. Tüm yazdıklarımı baştan sona silip size tek bir kelime ile derdimi anlatsam o bir kelime 49.678 sözcüğe denk gelirdi inanın. Tıpkı Züleyha'nın 'Yusuf' diye başlayıp mektubuna 'Yusuf' diye bitirmesi gibi. Kalbimde ki sevgimi siz sadece benim lügatımda aşk sözcüğüne denk gelen bir kelime ile anlayabilirsiniz ancak, o da; Talha!

Siz nasıl güzel sevilir biliyor musunuz? Nasıl çok sevilir? Sevdanın hakkı nasıl verilir ve bir süveyda çekilir? Beni sadece hala Kaf Dağı'ına inanan birkaç kişi anlayabilirdi ancak. Aklında sadece bir Anka barındıranlar derdimi anlardı... Ahvalimi anlar ve süveydama gözbebeğim gibi bakmamı hoş görürdü.

Şuan yanımda oturan gözbebeğimden sakındığım adamın şükrünü nasıl eda edeceğim bilmiyordum. Her namazdan sonra uzun uzun ettiğim o şükürler bana yetersiz geliyor, Allah'tan utanıyordum. Korkuyordum. Bu kadar çok mutlu olmanın hakkını nasıl verebilirdim diye.. Yetersiz olduğum için.. Bir imtihana tabi tutuluruz da kaybederdik diye ödüm kopuyordu. İçim sızlıyor yüreğim çırpınıyordu. Allah beni ve onu ayrılıktan, hüzünden ve kederden esirgesindi.

Ayağım bir yükseklikten kaymış gibi sıçrayarak uyandım, gözlerimi yumup, başımı yasladığım, uyuyayazdığım arabanın camından. Kalp atışlarım hızlanmıştı. Dilim damağım kurumuş gibi yutkundum. Sol yanımda araba kullanmakta olan Talha bana baktı endişe ile:

"Ne oldu?" diye sordu. Başımı sallamakla yetindim.

Tanıdık büyük demir kapının hemen önünde içeri girmek üzereydik. Küçük karanlık bir his gelip çöreklendi içime. Şimdi masalımız bitmişti ve hikayenin kötü kısmına başlıyor gibiydik. İçimden bir istiğfar çektim ve kötü düşünleri hemen def ettim aklımdan. Talha'ya yarım ağız gülümserken ve hissettiklerimi ondan gizlemeye çabalarken o arabayı çoktan park etmişti. Beklemeden emniyet kemerini çözdüm ve arabadan indim. Talha kapıyı henüz kapatmıştı ki Yavuz'un koşar adım yanımıza doğru geldiğini gördüm. Yüz ifadesi hiç de hayra alamet değildi ve içimde ki his beni haklı çıkaracağını fısıldıyordu ufaktan. Talha'ya yaklaştı Yavuz elinde arabanın anahtarları vardı.

"Galiba buldum onu." dedi bir solukta Talha saliselik bir zaman diliminde şaşırdı.

"Nasıl? Neredeymiş?"

"Mail atmış 'mor menekşelerin açtığı yerde' şiiri yazıyordu. Mor menekşelerin açtığı sadece bir yer biliyorum ben."

"Peki, hemen gidelim."

"Hayır, ben tek gidiyorum."

"Ya bir tuzaksa." Talha'nın aklından geçen şüpheler Yavuz'u teğet geçmişti. Kendinden emin bir şekilde arabasının kilidini açıp kapısına uzandı.

"Aden bana tuzak kurmaz." Yavuz'un kendinden emin haline Talha bu defa sesini yükselterek karşılık verdi.

"Bir bit yeniği var bu işte. Feza'yı öldürmek isteyen biri neden sana yerini söylesin ki?"

"Bilmiyorum. Bana anlatacak bir şeyi olmalı. Belki de bu işin arkasında ki kim onu söyleyecektir. Bunu öğrenmek için elimizde ki tek fırsat bu. Merak etme, seni ararım."

MİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin