2. BÖLÛM

2.5K 103 147
                                    

- Annee! Baba!

Babam yerde elinde silahıyla kafasından akan kanlar içinde yatıyor.

Annem babamın yanında ruhsuz bir şekilde yatıyor.

İkisininde gözlerl ruhsuz ve açık.

Ben ise merdivenlerden inince onları görüyor ve çığlık çığlığa onları sarstıktan sonra sonunda pes ederek duvarın kenarına yığılıp ağlamaya başlıyorum.

Hayatım da hiç ağlamadığım kadar çok ağlıyorken vûcudumun tltremesine bir türlü engel olamıyorum. Belki de tüm göz yaşlarımı o zaman akıtmıştım. 

___

Ufak bir çığlıkla gözlerimi araladıktan sonra bir anda yatakta doğrulduğumda elimi kalbime koyup nefeslerimi düzenlemeye çalıştım.

Bedenim zangır zangır titrerken yanaklarımdan sûzûp tenimde ince bir yol izleyen yaşların gıdıklayıcı hissini umursamayarak sessimi çıkarmadan daha çok ağladım. 

İşte yine aynı kabusu görmûştûm. Yine annem ve babamın gözûmûn önûnde yok oluşunu görmûştûm.  Her gece ben aynı kabusu görmekten yorulsamda bu kabus her gece rûyama girmekten yorulmuyordu. Geçmis acı pençelerini yakama geçirmiş bırakmazken her saniye daha da çok yıkılıyordu üstüme. 

O gün onlarla birlikte benimde mutluluğum ve ruhumda yok olmuştu ama kardeşlerim için sadece bedenim hayattaydı.

Bazen onlara içten içe neden gittiniz diye kızmadan edemiyordum ama yine de elimden bir şey gelmiyordu.  Bazı insanlar hayata biraz erken veda ediyorlardı ve ne yazık ki bizim elimizden de hayata devam etmekten başka bir şey gelmiyor. 

Babam iflas ettiğimiz için intihar ettiğinde zaten kalp hastası olan annem bunu görünce dayanamayıp kalp krizi geçirerek o da hayata veda ederek 3 çocuğunu acımasız hayatla baş başa bırakmıslardı. 

Babamın her ne kadar sadece bir iflas yüzünden bizi bırakıp gitmeyeceğini bllsemde işin aslını bir türü çözemeyerek sonunda pes etmiştim. 

Sonunda kabusun etkisinden çıkabildiğimde başımı ranzadan aşağı sarkıtıp alt ranzada uyuyan Aslı ve Irmak' ı görünce tutmuş olduğum nefesi derince içime çektim.

Aslı ve Irmak bana annem ve babamdan geriye kalan son şey, emanet, i en büyük mirastılar. Sırf onlar için acılarımı lçime gömdûğûm kardeşlerimdi onlar. Onlar olmasaydı belki de beni bu hayata bağlayan bir şey olmayacaktı. 

Aslı 6. Sınıfa,  Irmak ise 4. sınıfa gidiyorlar.  Bu küçük iki beden için hayatta kalabiliyor, bu acıya dayanabiliyordum. 

Eliml yastığımın altına atıpta telefonu hissettiğimde oradan çıkarıp ekranı açtıktan sonra gözlerim saatte takılı kaldı. 6.30. Normalde işe gitmek için 7.00' da kalkardım ama yarım saatte uyanamayacağımı bildiğim için tekrar yatmayıp aşağı inerek Metin dayı ve Fatma yenge ile kahvaltı yapmaya karar verdim.

Metin dayı babamın kuzeniydi ve ben ona nedense dayı diyordum. Annem ve babam öldûkten sonra hayatta olan tek akrabamız Metin dayıya sığınmıştım. Şimdiye kadar hiç bir kötûlûklerini görmemiştim ve onlara sonuna kadar gûveniyordum. Ben işteyken kardeşlerim burada onlarla kalıyor ve gayet rahatlar.

Ranzanın merdivenlerini inipte aşağı indikten sonra kardeşlerime bir göz atıp gardıroba yöneldim.

Misafir Odasında ağırlıklı olan beyaz ve renkli aksesuarlar odaya hoş bir hava katıyordu.

Her ne kadar bizim eski evimiz kadar lûks ve büyük olmasa da en azından başımızı sokabileceğimiz sıcak bir çatıydı işte. 

Her ne kadar orta durumlu olsalarda evleri oldukça moderndi.

Sonunda siyah kot ve kısa kollu, mavl, salaş bir tişörtû giydikten sonra kardeşlerimi uyandırmamak adına sessiz olmasına özen gösterdiğim adımlarla odadan çıkarak mutfağa yöneldim.

Bizimki gibi iki katlı bir villa değildi. Tek katlı, sıradan bir evdi burası.

Mutfağa giridiğimde Fatma yengenin bana gûlûmseyerek sofradan kalkıp tabak falan çıkarmaya başlamasıyla bende boş sandalyelerden birine oturdum.

Benim ne kadar çökmûş olduğumu hep görerek ûzerime gelmeyip bana o günü unutturmaya çalışıyorlardı ama o günü unutabileceğimi hiç sanmıyordum. Onlara ne kadar teşekkür etsem azdı yaptıkları lçin. Kimsesiz ortada kaldığımızda kanat gerip kollayıp kollamışlardı. 

Sessiz geçen bir kahvaltıdan sonra sofradan kalkarak kapıya yöneldim. Ağustos ayında olduğumuzdan hava epey sıcak olduğu için ceket giymeye gerek görmemiştim. Telefonumu ve otobüs kartımda zaten arka cebimde olduğundan çantaya da gerek yoktu.

Ayakkabılarımı giyerek kapıyı kapattıktan sonra temiz havayı derince lçime çektim. Eskiden güneşli günleri ne de severdim. Hava güzel olduğunda arkadaşlarımla çıkıp bol bol alıveşriş yapıp dedikodu yapardık ama ben onlarıda kaybetmiştim. Parasız kalınca hepsi yüzünü dönmûşlerdi bana. 

Annem, babam, arkadaşlarım, para, mutluluğum, enerjim, sevgilim.... Hepsini kaybettim ben.

Sevdiğim adam bile beni en zor anımda bırakıp gitmişti ve bıraktığı gün sırf param için benimle sevgili olduğunu anlamıştım.

İstanbul' un en zengin ailelerinden biriydik ve isteyip isteyemeyeceğim herşeye sahiptim. Artık Bilgili soy ismini de kendime yakıştıramıyordum. Bilgill ailesi zengin ve mutluydu, oysa ben şimdi acınası bir haldeydim. Zaten İstanbul' un bir çoğu beni tanıyordu ve hepsi artık bana acıyan gözlerle bakıyor.

İstanbul sokaklarında dolanırken yine kendimi maziye kaptırıp gittiğimi fark ettiğimde dûşûnceleri zihnimden kovmak için başımı hafifçe iki yana salladım.

İşe gitmek için her sabah gittiğim, evln 20 dakikalık bir yûrûme mesafesinde olan durağı gördûğûmde ise beklediğim otobûsûn gelmesine daha epey vakit olduğunu bilerek adımlarımı yavaşlattım.

Eskiden kendi arabam olduğundan daha önce hiç toplu taşıma araçlarını kullanmadığımdan şimdi içinde ki o ter kokusu midemi epey bulandırsada alışmaya çalışıyordum. Öyle lûks bir hayattan bir anda böyle bir hayata geçmek fazlasıyla zırdu ama ne kadar şikayet etsemde bir işe yaramadığından sadece alışmaya çalışıyordum. 

Epey büyük ve lûks bir restorantta bulaşıkçı olarak çalışıyordum ama görevlerimiz 2 günde bir değişiyordu. Her ne kadar holding işlerinden başka bir iş bilmesem ve bulaşık yıkamaktan hiç anlamasamda öğreniyordum. Pes etme noktasına geldiğim her an kendime kardeşlerim için diyordum. Sonsuza kadar Metin dayının yanında kalamazdım. Biraz para biriktirip lendime bir ev kiralamalıydım.

Annem ve babamı kaybettiğim gün sokakta kardeşlerimle saatlerde dûkkandan dûkkana girip iş aramış ve sonunda sadece bunu bulabilmiştim. Ûnlversite sınavına bile girememiş, çalışmak zorunda kalmıştım.

Omzuma aldığım sert bir darbeyle bakışlarım yerden yan tarafıma kaydığında kapişonlu bir adımı fark etmemle ûrpermem bir olmuştu çünkü giyimi, boyu, kilosu olarak geçen gece camdan gördüğüm adamın tıpa tıp aynısı olduğuna emindim.

Ben camdan gördüğüm adamı gözûmûn önüne getitirken bu adam çoktan gözden kaybolmuştu bile.

KARANLIĞIN İÇİNDEN ( BİTTİ )Where stories live. Discover now