21. BÖLÛM

473 33 4
                                    

NEHİR

Ah canım çıktı ya.

O kadar çok gezdik ki ayaklarım cidden şişti.

Başta dışarı çıkmak isrememiş olsamda alışveriş yapmak gerçekten iyi gelmişti. Bir sûreliğine de olsa dûşûncelerden uzaklaşabilmiştim ve bu gerçekten çok iyi olmuştu.

Sadece alışverişte değil temiz havayı içime çekmek de iyi gelmişti bana. Hava da her ne kadar yağmur sıcağı olsa da bunaltıcı olmaktan uzak fazlasıyla huzur vericiydi.

Ayrıca Duru ve İzem çok iyi ve eğlenceli kızlardı. Gerçekten eğlenmiştim onlarla.

Ne kadar itiraz etsemde bana da birşeyler almışlardı. Bir şeyler dediğime de bakmayın bir çok şey. Borç olarak dedim ama onu da kabul etmediler. Zaten artık işe de gitmiyordum yani ödeyemezdim ki.

Etek kısmı hafif kabarık beyaz bir elbise, pudra rengi kemer, kemerle aynı renk ceket, siyah topuklu ayakkabı, siyah düz dar bir elbise, beyaz bir yandan asmalı çanta, siyah dar kot ve beyaz üzerinde de açık mavi çizgiler olan bir gömlek aldılar bana. Evet çok pahalıydı hepsi ama itirazlarım hep boş gitmişti.

Daha sonra ise bir kafede oturup bir şeyler yemiştik. Gerçekten onlarla iyi arkadaş olabilirdim. Bu ara arkadaşa en çok ihtiyacım olduğu andı ama bir o kadar da insanlarla yakınlaşmaktan korkuyordum.

Şimdi ise evde koltukta oturuyordum ve Burak mutfaktaydı.

O bana ne kadar yakın ve sıcak davranmaya çalışsa da ben ona ısınamıyordum. Belki de ısınmak değil de gûvenemiyordum, gûvenmek istemiyordum. Sonuçta gûvendiğim herkes bana ihanet etmişti ve daha fazla ihanete artık dayanamazdım. Bu yüzden kendime insanlara gûvenmeyi yasakladım, gerçi ne zaman yasakladığımı da bilmiyorum ama yasakladım işte.

Hayat gerçekten çok acımasız ve aslında hayatı acımasız yapan insanlar, insanların ihaneti ve zulmû. Gerçekten bu evrendeki en vahşi ve acımasız canlı insanlar. Geçte olsa anladım bunu. Kimi insan bedensel acı verirken kimi ruhsal acı verir kimi de psikolojik acı. Hepsi de birbirinden daha ağır.

Duyduğum adım sesleriyle dûşûncelerimden sıyrılıp şuana döndüm. Bakışlarımı camdan ayırıp sesin geldiği yöne bakma gereği bile duymadım çünkü gelenin Burak olduğunu zaten biliyordum.

Nedensizce ona soğuk davrandığımın ve bunun da haksızlık olduğunun farkındayım ama elimde değil işte, hiç kimseye alışmak ve gûvenmek istemiyorum çünkü sonunda ûzûlen ve canı yanan taraf hep ben oluyorum.

Çarşı da İzem ve Duru ile gezerken gördüğüm görûntû gözlerimin önüne gelince gözlerimi kırpıştırarak bu görûntûyû unutmaya, en azından şimdilik bir kenara kaldırmaya çalıştım. Mert ve en yakın arkadaşım İpek' i el ele gezerken görmüştüm.

Sehpanın üstüne konulan bardağın çıkardığı tiz ses ile irkilsem de belli etmemeye çalıştım. Hâlâ bakışlarımı, yağmur damlacıklarının cama vuran o muhteşem görûntûsûnden ayırmamışken Burak' ın beni dikkatlice izlediğinin de farkındaydım ama umrumda mıydı? Hayır, hem de hiç olmadığı kadar hayır.

Konuşmayacaktım. Her ne kadar hayatımı kurtarmış ve bana büyük iyilikleri dokunmuş olsa da onunla konuşmak istemiyordum çünkü kısa da olsa insanlarla girdiğim sahte samimi olan diyaloglara hemen kanıyor ve o kişiye gûveniyordum. Zaten hep canımı yakan şeyler de insanlara olan bu gûvenim yüzünden olmamış mıydı?

- Nehir neden benimle konuşmuyorsun? Bir sorun mu var?

Evet hem de anlatamayacağım kadar büyük bir sorun ama bunu bilmenize gerçekten gerek yok cok bilmiş Burak Bey.

Of iyice delirmeye başlamıştım, içlmden de olsa kendi kendime konuşuyor ve kendimle tartışıyordum. Ne yapayım? İnsan başkalarıyla konuşamayınca böyle yapmak zorunda kalıyor işte.

- Kahve iyi gelir diye düşünmüştüm, yorulmuşsundur.

Dedi ve koltuğun çöktûğûnden onun da oturduğunu hissettim. L koltuk olduğu için aynı koltukta oturmaktan başka çaremiz yoktu.

- Nehir hadi ama konuş benimle, korkutuyorsun beni.

Ben konuşmamakta kararlı ve ısrarcıyken o ise konuşmakta ısrarcıydı. Ah ikimiz de birbirimizden inatçıydık resmen.

Ah şuan ki bulunduğum durum eskiden yapmaktan en çok hoşlandığım aktiviteyi aklıma getirince bir anda hûzûnlendim.

Eskiden yağmurlu günlerde hep kahve içerek kitap okurdum. Kitap okumaya gerçekten bayılanlardandım. Uzun zamandır kitap okumadığımı fark ettiğim de ise kendime gerçekten kızdım. Yanlıştı bu, benim için kitaplara ihanet etmekti.

Yağmur ve kahve tamamdı ama tek eksik kitaptı. Her ne kadar Burak' la konuşmak istemesem de kitap okuyabilmemin tek yolu ondan istemekti. Ona dönmeden kısık bir sesle sözûme başladım.

+ Kitap var mı?

Sesim fusıltıdan ibaret olsada duyduğuna emindim. Ona bakmasamda gûlûmsediğini hissedebiliyordum.

- Olmaz olurnmu? Kltapsız bir ev dûşûnemiyorum.

Oha bir ortak nokta daha. O da kitap okumayı seviyordu anladığım kadarıyla.

Ayağa kalktığını hissettiğimde istemsizce başımı ona çevirdim ve bir yeri işaret ettiğini farkettiğimde bakışlarımı usulca o tarafa çevirmemle şok olmam bir oldu. Buraya geldiğimden beri salondaki bu bûyûk kitaplığı gerçekten fark etmemiştim. Yuh bana yani.

Hissettiğim bu anlamsız heyecanla hemen ayağa kalkıp kitaplığa resmen koştum.

Renk renk ve huzur kokan kitapların üzerinde elimi gezdirerek isimlerine bakmaya başladım.

Bir sûre kitaplara göz gezdirdikten sonra dikkatimi çeken bir tanesine uzanmaya çalıştım ama nafileydi işte. Kitap en ûst raftaydı ve benim boyum 1.60 Lanet ettim kısa boyuma.

Ben parmaklarımın ucuna kalkmış kitaba uzanmaya çalışırken ensemde hissettiğim sıcak nefes ile irkildim ve ardından bir bedenin sıcaklığını, daha sonra ise portakal kokusunu hissetmiştim.

Allahım nasıl bir kokuydu bu? Bir insan nasıl bu kadar güzel kokabilir ki?

İstemsizce ve nedensizce kalp atışlarım hızlanmaya ve nefes alışlarım kesik kesik olmaya başladığın da kendime lanetler yağdırdım. Lütfen kalp atışılarımın hızını fark etmemiş ve duymamuş olsun. Hayır yani ne diye heyecanlanıyorum ki?

Bir anda arkamda kl bedenin geri çeldiğini hissettim ve sonrasın da ise o güzel melodi gibi olan sesi kulaklarımı doldurdu.

- Hah işte aldım. Bu kitabı istemiştin değil mi?

Dûşencelerle boğuşurken kendimi zorlayarak arkama döndüm ,daha fazla rezil olmak istemiyordum, ve elinde ki kitabın istediğim kitap olduğunu görünce dudaklarımı zoraki kıvırıp yavaşça bana uzattığı kitabı alarak tekrar koltuğa yöneldim. Yûzûmûn domates gibi kızardığına da emindim.

Ölûme Fısıldayan Adam.

Daha önce duymuştum bu kitabı ama hiç okumaya fırsatım olmamıştı yani kitabı bulamamıştım bile. Tam koltuğa oturacağım sıra hafif bir gûlme sesi duymamla kaşlarım istemsizce çatıldı.

- Kitap okumayı sevdiğini bilmiyordum ha bi de sana her yaklaştığım da kalbinin bu kadar hızlanıp heyecanlanmana da gerek yok.

----------

Selaaaammm. Nasılsınız?

Biliyorum çok geciktim ve bu gecikme için sizden özür diliyorum. Malum yoğun okul temposundan dolayı yazmaya fırsat bulamadım. 2 hafta sonra da sınavlarım başlıyor ve daha yoğun bir tempoya girmeden önce bir bölüm atayım dedim. Fırsat buldukça yazmaya çalışacağım.

Ha unutmadan bir de kitabın adı pek içime sinmedi. Kitaba uyumlu değil gibi. Önerileriniz varsa yorumlar da belirtin lutfen.

Sağlıcaklı kalın. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. Desteğinize ihtiyacım var.

KARANLIĞIN İÇİNDEN ( BİTTİ )Où les histoires vivent. Découvrez maintenant