31. BÖLÛM

387 34 3
                                    

NEHİR

     Ben hâlâ olayın şokundayken Burak ise neler olup bittiğini anlamaya çalışıyordu yani zaten ne olduğu belliydi, biri bize zarar vermek için kaza yapmamıza sebep olmuştu, ama Burak' ın anlamaya çalıştığı bu kişinin kim olduğuydu.

Burak sonun da pes ederek bakışlarını elindekilerden kaldırıp bana çevirdiğinde ben de sadece onun yeşillerine odaklandım.

Yorgunluğumdan ve geçirdiğimiz kazadan ötürü epey halsiz dûşmûştûm ve havanın da soğukluğuyla ûşûyordum ama onun yeşilleri bana huzur veriyor, herşeyi unutmamı sağlıyordu. Ne tuhaftı, ondan kaçmaya çalışırken kendimi yine onun yanında bulmuştum. Sanırım ondan kaçmaya çalışmam bir hataydı. Benim yerim onun yanıydı sanırım.

Burak yerinden kalkarak bana doğru geldiğinde ben ise tepkisizce bitkin ve yorgun bakışlarımla onu izlemeye devam ediyordum. Benim yanımda durup önce beni inceledikten sonra motora bir bakış atıp bir küfür mırıldandığında benim de bakışlarım motara dönûpte motorun kullanılamayacak duruma geldiğini fark etmem bir olmuştu.

Kendimi toparlayarak ayağa kalktığımda aynı saniyede tekrar yere dûşmem bir olmuştu çünkü bacağımın ağrısı ayağa kalkmama izin vermiyordu.

Benim yere dûştûğûm sıra Burak' ın da bakışları bana döndü ve kaşlarının çatılması aynı saniyede gerçekleşti.

Ayağa kalkana kadar bacağımın ağrısını hissetmemiştim ama şimdi dûştûğûm için yerde oturuyor olmama rağmen bacağım inanılmaz derecede ağrıyordu.

Her ne kadar Burak' a fark ettirmek istemesende elim istemsizce bacağıma gitmiş ve ağrıyan yerleri ovmaya başlamıştı. Dokunduğum yere aniden bir sancı girmesiyle ağzımdan istemsizce bir inleme kaçmış ve elimi bacağımdan çektiğim sıra kendimi Burak' ın kollarında bulmuştum.

Burak sesli bir şekilde bir küfür daha mırıldanınca yûzûm iyice buruşmuştu. Bacağımın ağrısı arttığında ağzımdan peş peşe inmeler kaçmaya başlamıştı. Bu inlemelerim Burak' ı daha çok endişlendirecekti ama elimde değildi, bacağım gerçekten çok ağrıyordu.

Burak bir eliyle beni tutarken diğer eliyle hiç zorlanmadan arka cebindeki telefonunu çıkarıp birini aradıktan sonra telefonu kalağına götûrdû. Bir şeyler söyledi ama bacağımın ağrısından takip edemedim.

Bacağım o kadar şiddetli ağrımaya başlamıştı ki ilginç ve hayret ettiğim bir şekilde onun portakal kokusu bile bu sefer ağrıyı unutturamadı bana.

Burak telefonunu cebine koyduktan sonra tekrar yeşilleri mavileriml bulduğunda dudaklatı beni sakinleştirmek için aralanmıştı bile.

- Sakin ol. Tuna gelir birazdan.

Ne? Tuna mı? Tuna ne alakaydı ki? Onun bana doktor çağırması ya da beni hastaneye götûrmesi gerekirken Tuna ne alakaydı? Merak ediyordum ama bunu soracak gûcûm yoktu.

Ben kesik kesik nefes alış verişlerim ve inlemelerim arasında dûşûncelere dalmışken siyah bir arabanın yanımızda durduğunu fark ettiğimde bakışlrım önce Burak' a daha sonra da kapısı açılan siyah arabaya kaydı. Merak dolu bakışlarla açık kapıya bakıpta Tuna' nın arabadan indiğini görünce derin bir nefes aldım.

Tuna aceleci adımlarla yanımıza geldiginde gözleri hemen Burak' ın kucağında inleyen bana kaydıktan sonra Burak' a kafasıyla arabayı işaret ettiğinde ben ne demek istediğini anlamamışken Burak anlamış olmalı ki hiç soru sormadan kucağındaki benle arabaya ilerledi ve arabanın yanına geldiğimizde açık olan arka kapıdan beni arka koltuğa yatırdıktan sonra endişeli bakışlarının arasında alnıma varla yok arasında bir öpûcûk kondurup arabadan uzaklaşmaya başladığında ben ne olup bittigini anlamayarak onun sırtını izliyordum.

Tuna' nın yanıma geldiğini hissetmemle bakışlarımı uzaklaşan Burak' ın sırtından çevirip Tuna' ya odakladım.

Ben yüzüne acılı ve tuhaf bakışlarla ( nasıl baktığımı bilmiyorum ama çok tuhaf baktığıma Tuna' nın surat ifadesinden eminim) bakarken o açıklama yapmaya başlamıştı. Hele şükür yani, burada hiç bir şey anlamamaktan kafayı yiyecektim.

- Ben doktorum merak etme. Tıpı geçen sene bitirdim ve şimdi de bacağına bakalım.

Dedikten sonra zaten bana hafif bol gelen pantolonumu dikkatli bir şekilde bileğimden yukarıya doğru sıyırıp nazik dokunuşlarla bağzı yerlerine dokunarak bana acıyıp acımadığını sordu. Ağrıdan çığlık atmamak için kendimi zor tutarken sorularına dişlerimi çığlık atmamak için dudaklarıma geçirmiş bir şekilde başımı aşağı yukarı sallayarak cevap veriyordum.

Bir sûre daha bacağımla ilgilendikten sonra ve benim artık gözlerimden yaşlar gelmeye başladığında arabadan uzaklaşmaya başlamıştı. Bende kendimi daha fazla tutamayarak sessizce ağlamaya başladıgım sıra Burak' la birlikte arabaya yaklaştıklarını fark ettim ama bu sefer göz yaşlarımı saklamak için uğraşmadım çünkü gerçekten canım çok yanıyordu ve bu yüzden de göz yaşlarım istemsizce akıyordu.

Tuna ve Burak' ın sesini duyduğumda arabanın yakınında olduklarını anlamam uzun sürmedi. Onları göremiyor olsamda duyabiliyordum. Gözlerimden akan yaşların arasında konuşmlarını dinlemeye çalıştım. ( ağrının izin verdiği kadar)

- Büyük ihtimalle bacağının dizinden aşağısı neredeyse tamamen kırılmış ama hastaneye gitmeden de karar veremem.

Bunu söyleyen Tuna' ydı. Burak bir sûre sessiz kaldı. Ah keşke yüz ifadesini de görebilseydim. Eminim şuan da oldukça endişeli ve sinirlidir, kendisini suçladığına da eminim ama onun bir suçu yoktu. Eminim ki şuan bunu yapan kişiyi bulup onu öldûrmekten beter etmek istiyordu. Benim yanımda her ne kadar sakin kalmaya çalışsa da içindeki o sinir kûpûnûn hatta canavarın farkındaydım. Beni dûşûncelerimden sıyıran Burak' ın sesi olmuştu.

- Tamam senin kliniğe gidelim.

Daha sonrasında adım seslerini duyduğumda arabaya, yanıma geldiklerini anlamak pekte zor değildi.

Tuna sûrûcû koltuğuna geçerken Burak benim yanıma, başımı kucağına koyarak oturmuş ve saçlarımı okşuyordu. Arabada benim inlemelerim ve kesik kesik nefes alış verişlerim dışında kimsenin sesi çıkmıyordu.

Bakışlarım Burak' ın gözlerine kaydığında oradaki öfkeyi görmek hiçte zor değildi. Kendini suçladığına eminim ve bu da kalbimin paramparça olmasına yetiyordu. Onun bir suçu yoktu, kaza yapmamız için motorun arkasına takılan cihazı fark etmemesi çok normaldi çünkü çok iyi gizlenmişti.

Araba bir kliniğin önünde durduğunda başımı kaldıracak gûcûm bile yoktu, iyice bitkin dûşmûştûm. Yol boyunca kimse konuşmamıştı ve bu sessizlik beni daha çok tedirgin etmişti ama ne diyeceğimi bilmediğimden bende bu sessizliği bozmamıştım.

Kapı açılıpta kendimi Burak' ın kolları arasında bulduğumda gözlerim yavaş yavaş kapanmak üzereydi. Uykusuzluktan değilde bayılacak gibi hissediyordum.

Tüm vûcudumu bir ûşûme sardığında Burak' ın kucağında zangır zangır titrediğimi fark etmem fazla uzun sûrmemişti.

Burak' ın ve Tuna' nın beni sakinleştirmek için söylediği şeyleri anlayamazken son hatırladığım Burak" ın ben kucağındayken bir yere oturması ama yinede beni kucağından indirmemesiydi.

Sonrası ise karanlık. Kendimi karanlığın zifirine teslim ettiğimde tek bir şey hissediyordum o da Burak; onun kokusu, sıcak kolları ve alnımdaki dudakları... Sonrası ise bir hiçlikti.

KARANLIĞIN İÇİNDEN ( BİTTİ )Where stories live. Discover now