30. Bölüm "KÂBUS"

77.9K 3.6K 367
                                    

30

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

30. Bölüm "KÂBUS"

🎼

Unutuyordum insanları; kimseden korkmadan birileriyle iletişim kurmayı, özgürce aralarında dolaşmayı.. Güvenmek artık daha zordu. Her şeyimi kaybediyordum. Şarkı söylemek mesela, en güzel kaçış yolumdu. Ama şimdiki durumlar öyle değil. Şarkı söylemeyi sevmiyorum artık. Müzik sesi duymak istemiyorum.

Kendi sesime düşman olmuştum; beni bu cehenneme hapsettiği için.

Yaşadığım berbat günlerin ardından, nefes almam için gönderilen bir hediyeydi, rahatça konuşabileceğim bir dost. Yüzüme unuttuğum gülümsemeyi hatırlatan neşeli bir sohbetin eşliğinde güzel bir kahvaltı yapmıştık. Ne Poyraz ısrar etmişti cevabını alamayacağı soruları sormakta, ne de ben anlatmıştım merakla beklediği gerçekleri.

Bana inancından şüphem yoktu artık. Bilmiyorum belki tutunacak bir dal aradığım için böyle hissettirmişti.

Ona her şeyi anlatmak, yaşadıklarımın nedenini, Aybars'a gelmemdeki amacımı söylemek istiyordum. Ama onlar kardeşti ve bu benim meselemdi.

Ben onun gibi olmayacaktım. Aybars gibi. Acıyı hak etmeyen insanların dünyalarını bakışa yıkmayacak onları bir enkazın altında bırakmayacaktım. O yüzden sustum. Poyrazdan da sakladım Aybars'ın gerçeğini. Belki de susmayı tercih ettiğim için bu savaşın sonunda yenilecek, Aybars'a istediğini verecektim. Belki de Şura'nın dediği gibi Aybars, tatmin olan erkekliğinin ardından beni bir çöp gibi kapıya atacaktı. Ama ben asla onun gibi olup bu savaşı hileyle kazanmayacaktım. Sonunda avuçlarımda tutunacak hiçbir şeyim kalmasa bile ben çocukluğumun üzerine yağan küller arasında zalim bir ateşe köle olmayacaktım.

Elimdeki kitabın satırları ardına kurduğum iç hesaplaşmam, kapının hafifçe tıklatılmasıyla bölündü.

"Müsait misin?" Diye seslendi Poyraz.

Birlikte yaptığımız kahvaltının ardından kendimle kalma bahanesiyle Aybars'ın odasına çıkmıştım. Geniş camların önünde seyirlik doğa manzarasına karşı oturmuş, eşyalarla birlikte getirilirmiş kitaplardan birini okuyordum.

"Evet," dedim elimdeki kitabın kapağını örterken. "Gelsene."

"İşim bitti benim," dedi kapıyı hafifçe aralayarak. "Aşağıya gelmek istersen kahve içeriz."

Kapının arasına sıkıştırdığı bedenine bakınca gülümsememek elde değildi. "Kahveleri kim yapacak?" Yüzümdeki gülümseme hükmünü sürerken oturduğum yerden ayaklanmamla birlikte bedenime giren küçük çaplı sancılara göz yumdum. "Bir kahvaltı için saatlerce homurdandın," dedim gülüşümü bozmadan. "Kahve içinde aynısını yapmayacağın ne malum?"

ONA İNANMA Where stories live. Discover now