Tonlarca ağırlık vardı üzerimde. Tıpkı hislerim gibi... Ağır gelen, altından kalkamayacağım hislerim gibi.
Tıpkı şu anda olduğu gibiydi ruh halim. Ona olan yakınlıktan memnun ama ağırlığı altında can çekişen.
Sıcaklığı akıl almaz bir rahatlık sunuyordu. Gülüşünden sonra en çok sıcaklığını seviyordum. Benim ateşimde yandığını söylemişti. Bu, beni düşürmek istediği ateşti. Oldukça davetkar olan ateş. Tüm tehlikeli haline rağmen oldukça davetkar olan ateş.
Dudaklarıma kapanan avuç içi, neredeyse yüzümün yarısını kaplamış haldeydi. Altında ezilen bedenimse hiçbir şekilde varlığını ispatlayamazdı.
Elinin izin verdiği kadar dudaklarımı kıpırdattım. Konuşmam mümkün değildi. Huzursuz nidalar döktüm fakat bu, dudaklarımdaki elinin daha da sıkılaşmasına neden oldu.
Dakikalardır odanın içine bomba gibi düşen kurşun seslerinden sonra kulaklarımın hala duyup duymadığına emin değildim. Ya sağır olmuştum ya da kurşun sesleri sona ermişti.
Aybars'ın bedeni altında can çekişen bedenimi kurtarmak ümidi ile hafifçe kıpırdandım. Bedenim kurtulmayı başaramasada, büyük bir çaba gösteren kollarım kendini kurtardı. Dudaklarımdaki el önce sıkılaşıp sonra gevşedi. Sanırım bunun anlamı; sesini çıkarma demekti.
Oysa ki ben, sesimin çıkacağından asla emin değildim. Yaşanan kaosa, irice açtığım gözlerim dışında hiçbir tepki verememiştim.
Ellerimi usulca yukarıya doğru kaldırdım. Titreyen parmaklarım, sıkıca Aybars'ın nemli omzuna sarıldı.
Konuşamadığım için üzerimden kalkmasını sağlamak adına, omuzlarını hafifçe sıktım. Aniden elimin altındaki ıslaklık artarken, Aybars'ın dudaklarından acı bir inilti döküldü.
Parmaklarım ılık bir ıslaklıkla sarmalandı. Yabancı bir ateş düştü ellerime. Bu kez avuç içimi yakan, teninin sıcaklığı değildi. Teninin yanmasına sebep olan ateşimizi söndürme çabasıydı. Ateşini dahi yangınla söndürüyordu. Oluk oluk alan kanın sıcaklığı ile bedenini saran ateşi söndürmeye çalışıyordu.
"Aybars..." diye fısıldadım, elinin izin verdiği kadarınca.
Dudaklarımdaki elini tekrar sıkılaştırdı. Kurşun seslerinden sonra sağır olduğunu düşündüğüm kulaklarım, yeni bir gürültülü sesle bu düşüncemi yalanladı. Aybars kısık sesli bir küfür savurduktan sonra üzerime yığdığı bedenini yavaşça geriye çekti.
Bir eli hala dudaklarımdayken, kanla boyanmış diğer kolunun parmaklarını ellerime sardı. Omzundan sızan kanı damlıyordu üzerime. Yere serili bedenlerimizi ayağa kaldırmak isterken bile kan sıçratıyordu üzerimize.
Dizlerinin üzerinde doğruldu. Çatılı kaşları ve gerilmiş yüz hatları ile odanın kapısına kısa bir bakış attı.
"Sesini çıkarma!" dedi, sıkıca birbirine bastırdığı dişlerinin arasından tükürür gibi. Hızlı bir hareketle bedenimi kontrol edip, dizlerinin üzerinde geriye doğru adımladı.
"Aybars..." elimi ileriye doğru uzatıp, kanla kaplanmış kolunu kavradım. "Kanıyorsun."
Kanıyorduk. Üzerini kapattığımız yaralar aynı yerinden defalarca kanıyordu.
Alev kapanına dönmüş gözlerini hızlıca üzerime çevirdi. Gözlerindeki ateş ikimizi de kül etmeye yeterdi.
"Sesini çıkarma!" diye tekrar etti. Ne canının acısını, ne de sırtına doğru ince yollar çizen kanları umursamıyordu. Harelerinde oluşan alevlerini yavaşça gözlerimden çekti. Omzundan sızan kanlarla kırmızıya boyanmış kolunu, yatağın altına doğru uzattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ONA İNANMA
ChickLit🎼 "Cehennemin benim..." Diye fısıldadı. "Cennetin bu altın zincir... Cennet ile cehennem arasına sıkışıp kalan bu nota sensin." Bileklik olduğunu düşündüğüm zinciri eline alarak usulca oturduğu yerden ayaklandı. Bakışlarım merakla hareketlerini tak...