50. Bölüm "ZAVALLI KALP, ONA İNANDI /PART 2

76.7K 3.6K 1.5K
                                    

🎼 DEVAM BÖLÜMÜ


"Ben." Bakışlarım sanki Aybars'ın gözlerine bağlılık yemini etmişti. Gözlerimi bir türlü o karanlık bakışlardan çekemiyordum. Kaderim o karanlıklara kazılmış ve ben, ne yaparsam yapayım o karanlıklardan kurtulamayacaktım. "Ben burada, Aybars'la birlikte kalmaya devam etmek istiyorum."

Gözlerime öyle bir bakışı vardı ki, hem yenilmiş, hem zafer kazanmış, hem utanıyor, hem gurur duyuyor, hem dünyanın en güçlü adamı, hem de en çaresizi gibi tarifsiz... Gözlerine oturan yoğunluk, tarifsizdi.

Bahar, şaşırmış ve huysuz nidalar dökerken Poyraz'ın kalkması için yaptığı basit bir hareketle, yavaşça oturduğu yerden kalktı. İkisi birlikte, el ele sessizce kapıya doğru ilerlerken benim gözlerim hala Aybars'ın bakışlarında asılı kalmaya devam ediyordu.

Aramızda geçen sessiz konuşma, Poyraz ve Bahar'ın ardında bıraktıkları kapıdan çıkan tok sesle bozuldu.

Bakışlarımı usulca önüme indirdim. Ondan kısa sürede olsa ayrı kalmak gibi bir şansım vardı. Ama bunu kullanmak istemedim. Ona ulaşmak istiyordum. Kalbimin bu anlamsız sözlerine bir açıklık getirebilmek için ona ulaşmak, onu biraz olsun anlamak istiyordum. Ve ona biraz da olsa yaklaşmışken şimdi öylece çekip gidemezdim.

"Gitmek istersen," Seslice yutkundu. "Sana asla engel olmam."

"Biliyorum." dedim, önüme eğdiğim başımı kaldırarak. "Ben kalmak istiyorum."

Yüzünde ki ifadeye bir açıklık getirebilmem mümkün değildi. Bunun bir tarifi yoktu. Bir insan iki duyguyu nasıl bir anda yaşardı ki? O, hem üzgün hem de dünyanın en mutlu adamıydı şu an ve o, bunu açıkça yüzüne yansıtmasına rağmen ben bunu açıklayacak bir kelime bulamıyorum.

Başını ağır ağır olumlu anlamda salladı. Önümde koca bir dağ gibi duruyor ama ilk rüzgarda da yıkılacak gibiydi.

"Poyraz yiyecek bir şeyler getirdi." Elini yavaşça ensesine uzattı. "Hiçbir şey yemedin. Karnını doyur da sonra yatarız, geç oldu."

"Hayır," Başımı hızlıca olumsuz anlamda salladım. "Aç değilim."

"Nasıl aç değilsin? Hiçbir şey yemedin."

"Aç değilim, Aybars. Sadece seninle konuşmak istiyorum."

Biliyorum, söyleyeceklerimden hiç hoşlanmayacaktı ama ben sürekli bir bilinmezliğin için de dönüp durmaktan çok sıkılmıştım.

Bıkkınlık dolu bir nefes verdi. Ensesine uzattığı elini usulca geriye çekip, yanıma oturdu. Rahat bir pozisyonda sırtını koltuğa yasladı.

"Korkmana gerek yok, kimse seni benden alamaz. Buna izin vermem."

"Biliyorum." Bunu çok öncelerden tecrübe edinmiştim. Beni ondan kimse alamazdı. Bilmediğim tek şey bunu ne ara kabullendiğimdi. "Ama korkuyorum."

"Korkmana gerek yok. Sana söylemiştim, benden korkmayacaksın, güvenip güvenmemek arasında kalmayacaksın, bana sadece inanacaksın."

"Sana inandığım için yanında kaldım. Korktuğum şey başka."

Kaşlarını çattı. Bu beklediği bir şey değildi.
"Neden korkuyorsun?"

Onun hakkında bir şeyler öğrenmeyi reddederek bu yola çıktığım için kendimden nefret ediyordum.  Keşke bizi kanımızda boğmak için gün sayan Azraile söz hakkı tanısaydım...

ONA İNANMA Where stories live. Discover now