47.BÖLÜM: "Gözyaşı Mezarlığı"

143K 10.5K 19.8K
                                    

Yalın - Sen Dönmeden Uyumam Bu Gece

Bora Duran - Sen De Gidersen

Merhabalar. Sizi çok tutmadan fena bir bölümle baş başa bırakayım. Bölüme geçmeden evvel de oy ve yorumlarınızı ihmal etmezseniz beni mutlu edersiniz. ^^

47.BÖLÜM: ''GÖZYAŞI MEZARLIĞI''

Gökyüzünde bir yıldız vardı,Tüm geceler onunla aydınlanırdı,Ay bile onu kıskanırdı,Çok sevmek ve sevilmekten,Güzelliğinden,Sonra o yıldız düştü,Ay geceye küstü,Parlamamak için gökyüzüne sırtını döndü

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Gökyüzünde bir yıldız vardı,
Tüm geceler onunla aydınlanırdı,
Ay bile onu kıskanırdı,
Çok sevmek ve sevilmekten,
Güzelliğinden,
Sonra o yıldız düştü,
Ay geceye küstü,
Parlamamak için gökyüzüne sırtını döndü.
Yıldızımız öldü,
Gökyüzü artık ölüler mezarlığıydı,
Göğe bakmak için gözlerimize değil,
Kalbimizdeki cenazelere düşecek yağmura muhtaçtı.
Yağmur yağmadı,
Mezarlık kapısı açık kaldı.
Gökyüzü birilerini daha bekliyor şimdi,
Kalan yıldızlar ise acıdan ağladı.

İlhan Amca, Akif Selim babası, benim de babamdı... Artık yoktu. Onu kaybetmiştik. Bu acının bir tarifi olsaydı anlatabilirdim ama yoktu. Olsaydı eğer Akif Selim'e ilaç olmayı dilerdim, onun çektiği acının birazını bile olsa sırtlanmak isterdim. O, çok acımıştı ve acıyordu. O acıdıkça ben kanıyordum. Acımasın istiyordum. Keşke mümkün olsaydı.

Bir gün geçmişti. Dünden bu yana doğru düzgün bir şey yaptığımı hatırlamıyordum. Akif Selim'in yüzünde bir ceset vardı sanki. Konuşmuyor ve o sustukça benim de hiç konuşasım gelmiyordu. Onu zorlamıyordum. Onun sustuğu yerden susmaya devam ediyordum. Olması gereken de buydu. Odasındaydık. Onun yatağının üzerindeydik. Ben sırtımı duvara vermiştim o da güzel başını dizlerimin üzerine. Acısını bağırarak, öfke kusarak yaşamıyordu. Susuyor ve bir noktayı öylece izliyordu. Ellerimi dalgın dalgın güzel saçlarının arasında gezdirmeye devam ederken bir anlığına duraksadım. ''Lütfen,'' diye fısıldadı çaresizce. Sesinin titreyişi, yüreğimden neleri götürmüştü bilemedim. ''Lütfen çekme ellerini, Mislina. Sanki sen de gitmişsin gibi hissediyorum.'' Yutkundu ve daha güçsüzce mırıldandı. ''Gitme.''

Bedenim buz gibi bir ürpertinin tesiri altına girdiğinde korkuyla derhal üzerine eğildim ve kafamı hafifçe kolunun üzerine koyarak ellerimi saçlarına götürdüm. Yüzüne götürdüm. O bana bakmıyordu ama baksa en az bu kadar titrerdi içim. ''Gitmedim ki,'' dedim nasıl konuşacağımı bilemezken. Sesim sanki bana ait değildi zira uzun süredir konuşmuyordum. Kuru dudaklarımı ıslattım ve gülümsemeye çalıştım. ''Ben senden hiç gitmem, gidemem de. Sakın endişe etme.''

Beni duyuyordu, beni anlıyordu, beni görüyordu ama kendine bile kapalı olduğunu biliyordum. Babası ölmüştü... Yaşayacağı acının, bu hayattaki en büyük acının içinde o vardı. Derin bir nefes alıp parmaklarımla usul usul bir ninni gibi saçlarının uçlarını sevmeye devam ettiğimde gözlerinden gözlerimi bir an evvel ayırmadım. O güzel yüzüne bahar gelen mevsim bir hızla onu ondan almıştı. Mevsimler bile küsmüştü, mevsimleri kendine küstürmüştü. ''Eğer ki,'' diye fısıldadı saatler sonra konuşmaya başladığında. ''Eğer ki o an onu son görüşüm olduğunu bilseydim, bize veda eden ellerini dudaklarım nasır tutana kadar öperdim. Ama bilemedim...''

Mürekkebe Boyanan Sardunya | RaflardaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin