Bela

19.1K 244 49
                                    


Normal bir yolda ilerlerken aniden sola dönüp toprak bir yola girdi. Yan tarafımızda tamamen ağaçlar ile kaplanmış bir yol, uzunca bir şekilde uzanıyor ve ileriden itibaren kıvrılarak gidiyordu. Yavaşlamaya başladığımız zaman kalbim küt küt atmaya başladı. Nasıl bir şeyin içine düştüğümü hiç bilmiyorum ama şu anda tek bildiğim tamamen kalbimi dinlediğim ve Yağız'ın yanında kalmak istediğim.

"Burası mı?" diye sordum.

"Evet. Sen sessiz ol. Burası amcamın evi." dedi ve o sırada siyah demir bir girişin önünde durduk. Demir parmaklıklar oldukça büyük ve kalın bir şekilde yapılmıştı. Üzerinde elektrik ve köpek sembolleri, kameralar vardı. Yağız durduğu zaman birkaç saniye bekledi ve kapı birden açılmaya başladı. Yavaşça içeri girerken siyah bir takım elbise giymiş bir adam gördüm. Elinde tüfek gibi bir silah vardı ve sağ tarafımızda dikiliyordu. Yağız adamı geçerek ilerlemeye devam etti. Hayatımda gördüğüm en büyük evlerden birinin önüne gelmiştik. Bir çiftlik evini andıran bir malikane gibi bir yer. Taş duvarları oldukça yüksek ve ihtişamlı duruyordu. Yağız'ın amcasının oldukça zengin olduğunu anlamak zor değil. Bir sürü arabanın bulunduğu bir yere geldik ve Yağız durdu. Arabayı durdurduğu zaman bana döndü.


"Sen burada bekle

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

"Sen burada bekle... Ya da... Dur bekleme... Benimle gel. Ama sana bir soru sorulmadığı sürece konuşma."

"Tamam merak etme." dedim arabadan inerken. O sırada etrafımızda bulunan bir sürü siyah takım elbiseli adamı fark ettim. Ellerinde silahlar vardı ve hepsi hem bizi, hem de etrafı gözetliyordu.

Yağız ilerlemeye başladı. Ben de onu takip etmeye başladım. Bir tane iyi giyimli, beyaz saçlı bir adam çıktı ve once Yağız'a sonra da bana baktı.

"Hoşgeldiniz. Yaralanma yok değil mi?" diye sordu.

"Hayır." dedi Yağız. "Biz iyiyiz. Gel Emine..."

Beni belimden ittirdi hafiften. Daha hızlı yürümem gerektiğini anlayıp adımlarımı hızlandırdım. İçeriye girdiğimiz zaman kocaman bir salon bizi karşıladı. İki taraflı bir merdiven, oval bir biçimde yukarı doğru çıkıyor ve en az üç metre yüksekliğinde olan tavan kafamı yukarı kaldırmamı sağlayacak kadar bana alan sunuyordu. Duvarlarda bir sürü portre asılıydı. Sanki 1800 lerde bir sarayın içine girmiş gibi hissediyordum kendimi. İçeride bir sürü antika gibi gözüken eşya vardı. Beyaz mermer ağırlıklı bir şekilde döşenmişti.

O sirada merdivenlerden aşağıya doğru bir adam inmeye başladı. Uzun boylu, beyaz saçlı ve uzun gri sakallar sahipti. Giydiği beyaz gömlek üzerine tam oturmuştu. Siyah pantolonun altında, parlak siyah ayakkabıları uyumluydu. Yağız'a benzeyen yüz hatlarından onun amcası olduğunu fark ettim.

"Gelin gelin. Hoşgeldiniz. Ben Ekrem. Yağız'ın amcasıyım." dedi ve bana elini uzattı. Ben de hemen onun elini sıkıp kendimi tanıttım.

"Ben de Emine. Yağız'ın kız arkadaşı..."

Kız arkadaşı derken sesim biraz garip çıkmıştı. Gerçekten de ben Yağız'ın kız arkadaşı mıydım? En azından o beni nasıl görüyordu bunu bilmiyordum. Ama yine de durumu en uygun şekilde açıklayacak sıfat bu olurdu sanırım.

"Memnun oldum. Gelin. Bir şeyler içer misiniz?" diye sordu.

"Hayır teşekkürler..." dedim. Soru zaten Yağız'a sorulmadı, bunu Yağız hiçbir şey söylemediği zaman anladım.

"Kız arkadaşın da orada mıydı Yağız?" dedi amcası.

"Evet. Zaten olay oradan çıktı."

"Kusura bakmayın hanımefendi. Daha alemde yeni. Bilmiyor. Neden oraya bayan götürdün? Ne bekliyordun?"

"Amca... Hata ettim..."

O sırada çok kötü hissettim. Beni suçlamak istemedi. Oraya benim gittiğimi söylemedi. Ancak bu duruma gönlüm el vermedi.

"Şey... Ben gittim..." dedim sesim titreyerek.

"Nasıl yani? Sen mi gittin?" diye sordu. O sırada Yağız bana çok sinirli bir şekilde bakmaya başladı. Bana soru sorulmadığı sürece konuşma demişti ama ben konuştum. Şimdi ise ne kadar büyük bir hata yaptığımı anladım.

"Onu merak ettim. Arabada bekliyordum. Bir süre gelmedi. Bir şey oldu sandım..."

O an amcası gülümsedi.

"İşte gerçek bir kadın sevdiği adamı böyle korur kollar." dedi gülümseyerek. Yerine oturdu ve derin bir nefes aldıktan sonra konuşmaya devam etti. "Sen içeri girdikten sonra çok mu beklettiler seni?"

"Evet." diye yanıt verdi Yağız. "Bana ayak yaptılar. Kralı gelse bundan sonra para yok gibi laflar ettiler. Daha sonra da Emine içeri girince film koptu. Terbiyesizlik ettiler ona karşı. Ters laflar söyledikten sonra ben artık konuşmaya devam etmedim."

"İyi yapmışsın. Bilal şerefsizi yüzünden itibarımız iki paralık oldu. İşte bunları iyi gör, öğren. Bir kere ayağın tökezlerse hemen seni düştü sanarlar. Sınamak için de sırtından iten çok olur. Düşmeyeceksin. Kurtlukta düşeni yemek kanundur. Acımazlar." dedi ve buzlu viskisinden bir yudum aldıktan sonra ayağa kalktı. Boydan boya cam olan çok güzel bir duvar vardı. Duvar dediğim tamamen cam şeklinde yapılmış ve muhteşem bir orman manzarasına bakıyordu. Oraya doğru bakarken bir yudum daha alıp konuşmaya devam etti.

"Çocuklara haber verdim bir yer daha var oraya gidecekler. Bundan sonra bize kimse film yapamaz. Ama bu olay hemen kapanmaz. Kovanlar kaldı mı orada?"

"Evet. Her şey olduğu gibi duruyor zaten. Polis çoktan gitmiştir."

"Sorun değil... Orada bir namus belası olmuş ama kulağına küpe olsun böyle olaylarda sus ve çık. Daha uygun zamanda gereken yapılır. Ulu orta adam vurmak intihar etmeye eş değer artık. Her yerde kamera var. Polisle uğraşmak gerekecek şimdi."

"Ben hallerim onları amca. Kim gidrcekse ben de gideyim. Bu işi ben yaptım ben temizlerim." dedi Yağız.

"Olmaz çok riskli. Daha bilmediğin çok konu var. Sen merak etme bir şekilde çözülür ama hanımefendinin senin yanında görülmesi hoş olmadı. Senin zaaflarından ne kadar az kişi haberdar olursa o kadar iyi olur."

"Görenler şu anda yaşamıyor ki amca."

"Yerin kulağı, duvarların dudakları vardır Yağız. İlla gören duyan vardır, yoksa da kemeralar her şeyi kayıt etmiştir. Şahit olarak bile aranabilir yani. Siz en iyisi biraz ortalıktan kaybolun. Bodrum'daki yazlığa gidin. Biraz kafa dinlersiniz."

O sırada Yağız bana baktı. Gözlerimin tam içine. Bir şey demek istedi ama diyemedi. Ne demek istediğini çok iyi biliyorum. Ben evliyim, bir yere kafama göre gidemem...

"Amca, Emine'nin ailesi bilmiyor bizi. Sıkıntı olur ona."

Amcası viskiden bir yudum daha aldı ve Yağız'a döndü. "Yağız yapacak bir şey yok. Siz burada olursanız sizi bulurlar. Hele de kızı yalnız bırakırsan... Kesin sorun olur. Polis sorun yapmazsa, o şerefsizlerin adamları yapar. Bu alem kahpe olmuş. Gidin biraz kafa dinleyin. Ailesine diyecek bir şey bulursunuz."

Yapacak bir şeyimizin olmadığını o noktadan sonra fark etmiştim. Ne kadar büyük bir aptallık yaptığımı da. Bu adamlar benim evime kadar gelip Ferhat'a musallat olurlar mı? Kalbim deli gibi atarken artık ne kadar büyük bir belanın içinde olduğumu tam olarak anlamaya başladım.

Peşime mafyayı taktım.

Hem de durduk yere...

Allah'ım sen bana yardım et yarabbim... 

YASAK DÖVME(+18)Where stories live. Discover now