2.BÖLÜM

7.6K 646 204
                                    

Okulda olmak güzel. Tüm dünyayı, sıkıntıları, acıları, hüzünleri dışarıda bırakıyorsun. Arkadaşlarınla muhabbet etmek, eğlenmek, karşı cinsle yakınlaşmak, birşeyler öğrenmek dışında bir derdin yok. Sonuçta güçlü pozitif bir hayat enerjisi açığa çıkıyor. Etkilenmemek mümkün değil. Bütün bunlar özlenmeye değer duygular.

Dersler benim adıma pek sıkıcı geçmiyor. Herkes benden uzak durmaya özen gösterdiği için hep yalnızım. Kimse benimle konuşmuyor. Bende teneffüslerde telefonumla ilgileniyorum. Canım pek sıkılmıyor yani. Ama eski okulumu çok özlüyorum.

Yanımdaki çocukla da henüz konuşamadım. Çünkü o da beni görmezden geliyor. Ben yokmuşum gibi davranıyor. Bu durum konuşma imkanı yaratmıyor aksine aramıza aşılması imkansız bir duvar örüyordu. Vapurda aynı bankı paylaştığımız yabancılar gibiyiz.

Yanımda oturan bu çocuk çok hoş ve yakışıklı olmasına karşın bir garipti. Bende dahil hiç kimseyi umursamıyordu ama o derslere karşı da ilgiliydi. Dinliyor ve önünde açık duran yeşil kapaklı deftere notlar alıyordu. Benim gibi inek sayılabilecek bir öğrenci dahi ilk gün olduğu için ne kalem ne de not alabileceğim bir kâğıt getirmemiştim.

Sınıftaki çoğu öğrencinin durumu da benimle aynıydı. Getirenlerde not filan almıyorlardı. İlginç bir durumdu. Hiç de öyle dersleri ile alakalı birine benzemiyordu. Daha çok her okulda olan serseri, uslanmaz, başkalarının gururlarını umursamadan espriler yapan tiplere benziyordu.

Dikkatimi çeken başka bir konuda, bu çocuk sürekli yalnızdı. Teneffüs aralarında kimse onunla konuşmuyordu. O da kimseyle konuşmak için bir çaba sarf etmiyordu. Yanından geçtiği kişiler hemen konuşmayı kesiyorlar ve sanki bulaşıcı bir hastalık sahibi gibi ondan uzaklaşıyorlardı.

3. Teneffüs arasında, o sınıftan çıktıktan sonra teneffüs aralarında ne yaptığını merak ettiğim için pencereye gittim. Okul kapısından çıktı ve ön bahçeyi kimseyle konuşmadan, her zamanki ileriye bakan bakışları ile yürüyerek geçerken, yanından geçtiği iki kız üç erkekten oluşan öğrenci grubu hemen sesizliğe bürünerek ondan uzaklaştılar. O da arka bahçeye doğru gözden kayboldu.

Acaba arka bahçede ne yapıyordu? Arka bahçe de ne vardı? Mutlaka orada bir arkadaş grubu filan olmalıydı ama zannetmiyordum. Bence yine tek başınaydı.

Bu çocuğu anlamak imkânsızdı. En ilginç olanda, ona bakınca kendimi insan değilmiş gibi hissetmeme -ya da tam tersi de olabilir yani o insan olmayabilir- neden olacak kadar yakışıklı bir erkeğe, kızların mutlaka askıntı olmaları ve onu gördüleri vakit gülümseyerek saçlarıyla oynamaları gerekirken ona korku ve nefret dolu gözlerle bakmaları, ondan kaçar gibi uzaklaşmalarıydı.

Aslında havalı, karizmatik bir görünüşü vardı. Okulda böyle çocuklar her zaman saygı görür ve arkadaş çevresi geniş olurdu. Çünkü onun gibi havalı bir arkadaşa sahip olmakta onları havalı gösterirdi ama ne kimse onunla ne de o kimseyle konuşuyor.

Okulun bana karşı garip tavrının nedenin bu çocuk olduğuna artık eminim.

***

Bu sabah okula yürürken sokağın köşesini döndüğüm anda Genco inşaatın tam önünde o çocukla çarpışmıştım. Düşerkende bileğim burkulmuştu.

Dağınık kumral saçlı, beyaz tenli, uzun boyu ve iri vücudu ile lise çağlarını geride bırakmış görünen hakikaten hoş bir çocuktu. Yakışıklıydı. Ben bozuk kaldırım taşlarının üstünde bileğimin acısı ile inlerken o çocuk öfkeyle bana bakıp durmuştu; işte bu garipti. Oysaki öfkelenmesi gereken bendim.

Çocuk hiç konuşmadan düştüğüm yerden kalkmama yardım etmiş ve sızlayan sol ayak bileğimi incelemişti ama bu incelemeden sonra daha bir öfkeli görünmüştü.

İYİ, KÖTÜ VE AŞK(Kitap Olacak. Haziranda bölümler kalkıyor.)Where stories live. Discover now