34.BÖLÜM

3.4K 281 103
                                    

Sevda saçımdan tuttu ve kafamı enseme doğru çekti. Şimdi boynum tanrılara sunulan bir kurban gibi açığa çıkmıştı. Sevda gülümsedi ve elindeki çakı yüzüme doğru yaklaşırken Sevda bir anda duvara yapıştı ve kafasını çarparak anında kendinden geçti.

Bedeniyle onu duvara yapıştıran Songül geriye çekilince de Sevda yere yığıldı. Elimden tutup beni ayağa kaldıran Songül hemen diğerlerine yardıma gitti ve çok geçmeden de kavga sona erdi.

Hızla Ömer'in yanına vardım ve ona sarıldım:

"Ömer iyi misin?" Gülümsedi:

"Sakin ol Yağmur, iyiyim." Levent'e baktım:

"Sana birşey oldu mu Levent?" Elini göğsüne vuran Levent:

"Harikayım. Böyle ağız tadıyla kavga etmeyeli uzun zaman olmuştu." Oğuz ve Songül'e de soracaktım ama ikisi sona kalan bir çocuğu, Oğuz Songül'e bırakmadığı için tartıştıkları için gerek duymadım. Levent işaret parmağını Ömer'e doğru kaldırdı:

"Sakın dost olduğumuzu düşünme. Sadece Yağmur için yardım ettim ve aramızdaki barış şuan itibari ile sona erdi." Kolu omzumda atılı duran Ömer önce bana sonrada Levent'e baktı:

"Teşekkür ederim." Levent:

"Bu arada hakikaten iyi dövüşüyorsun." Dedi ve:

"Oğuz hadi gidiyoruz." Dedikten sonra Levent önce yerde baygın halde yatan Sevda'nın cebinden kapının anahtarını aldı sonra da Oğuz ile birlikte kantini terk ettiler. Songül:

"Yağmur bir durum olursa numaram sende var hemen ara gelirim. Daha yeni ısındım." Gülümsedim:

"Merak etme Songül ararım." Dedim ve ona sarıldım:

"Sınıfta görüşürüz." Dedi ve oda gitti.

"Abi burda ne oldu?" Selim'in sesiyle kantinin kapısına döndük. Akif ile ellerindeki poşetlerle şaşkınca bakıyorlardı. İkisinin de kafasında montalarının şapkaları takılıydı ve üzerleri karla kaplanmıştı. Akif, içinde dürümlerin olduğu poşeti ile yerde inleyen çocukları işaret etti:

"Yoksa toplu zehirlenme vakası mı? Kesin tostların sucuklarından olmuştur."

"Höşt sucuklarıma laf ettirmem!" Kantinci Mustafa Abi, kantininin kapısından kafasını uzatmıştı ve çatık kaşları ile bakıyordu. Selim:

"Sen Akif'e bakma abi, tüm okul bilir senin sucukların birinci sınıf at etinden olduklarını."

"Aynen öyle, benim sucuklarım birinci sınıf at... hı, siz benimle kafamı buluyorsunuz ulan! Şimdi size gösteririm." Dedi ve Akif ile Selim'i elindeki paspas sapı ile kovaladı.

***

Okul çıkışında yürüyerek önce halamın evine vardık ve ben küçük bir çantaya geceliğimi falan koydum. Çünkü geceyi Ömer'in karavanda geçirecektik. Bu arada Halam yine şirketinin bir işi dolayısı ile yurt dışına çıkmıştı ve Hatice Teyze de kız kardeşi hasta olduğu için bugün tüm gün izinliydi. Bu yüzden bende eve sadece eşyalarımı almak için uğramıştı.

Eşyalarımı aldıktan sonra bir yağıp bir kesilen karın altında muhabbet ederek Ömer'in karavana doğru yürüdük. Selim:

"Bence de abi, bugün akşam okula girmeli ve kamera kayıtlarını artık almalıyız. Aksi halde rahat edemeyeceğiz." Akif:

"Bir daha Yağmur'a vururlarsa onları öldürürüm." Akif'in omzuna kolumu attım ve onu yanağından öperek:

"Akif'im benim." Selim:

İYİ, KÖTÜ VE AŞK(Kitap Olacak. Haziranda bölümler kalkıyor.)Where stories live. Discover now