19.BÖLÜM

4.2K 385 48
                                    

Süleymanağa Caddesindeki durakta belediye otobüsünden indik. Kırmızı parka taşlı geniş kaldırımda kalabalığın arasında caddeden aşağı yürüyoruz. Caddenin iki yanında omuz omuza duran eski binaların altlarında birçok işyeri yeralıyordu.

Akif, Selim ve Ömer ile birlikte Akif'in babasının cadde üstündeki dönercisine gidiyoruz:

"Akif kardeşim dükkan kira mı?"

"Yok lan Selim dükkan bizim."

"Vay kanka zenginsiniz. Bu caddede dükkan sahibi olmak az şey değil."

"Dedemden miras oğlum."

"Dedende mi dönerciymiş?"

"Bakkalmış. O zamanlar Süleymanağa caddesinde tek tük binalar varmış. Sonradan böyle işlek bir yer haline gelmiş."

Ömer hemen yanımda yürüyor. Her adımda kollarımız birbirine sürtünüyor. Tenime her dokunuşunda yüreğim kıpırdanıyor.

Dün yani cumartesi günü hava yağmurluydu. Sabahtan akşama kadar yağmur suları pencereme patır patır vurup akıp durmuştu. İç karartıcı bir havaydı. Akşama kadar yağmuru izleyip kitap okumuştum.

Bugün güneşli sıcak birgüne uyanınca mutlu olmuştum. Selim de ille dışarı çıkalım gezelim diye tutturmuştu. Halamdan izin almak kolay olmamıştı. İyi ki ısrar etmişim. Çok mutluyum. Ah Ömer bana bakıyor. Gülümsüyor. Çok yakışıklı. Tebessüm ediyorum:

"Bugün çok güzelsin Yağmur." Dedi.

"Şey... öylemi teşekkür ederim."

"Halan izin konusunda çok sıkıntı çıkardı mı?"

"Biraz... yakışıklı erkeklerle dolaşmamamı şart koştu."

"Bu konuda ona hak veriyorum."

"Neden?"

"Hoşuma gideceğini düşünmüyorum."

"Yani kıskanır mısın?" Gülümsüyor. Parmakları elimi nazikçe kavrıyorlar:

"Kıskanılmaya değersin."

"Bizimle olduğun için çok mutluyum Ömer."

"Bende mutluyum."

Mobilyacıyı geçince Akif'lerin dükkanına geldik. Çobancı Dönerleri yazılı pano girişin üstüne konmuştu. Akif önde içeri giriyoruz. Mekan dikdörtgen şeklindeydi. İki sıra masa arkaya kadar uzanıyordu. Döner tezgahı, hemen girişin yanında duruyor. Izgaralarda et ve tavuk dönerler asılı:

"Baban nerede Akif kardeşim?"

"Arkadaki paravan odadır Selim. Gelin sizi tanıştırayım."

Masaların ortasından mekanın arkasına doğru yürüyoruz. Akif kapıyı açtı ve durdu. Şaşırmış gibiydi. Küçük bir büro, Akif'e benzeyen kır saçlı uzun boylu ve Akif gibi zayıf bir adam masanın ardında oturuyor. Masanın diğer tarafında arkası bize dönük uzun saçlı ufak tefek bir kadın var. Akif yürüdü ve elini masaya vurdu:

"Lan baba ayıp lan!"

"Ne oluyor oğlum?" Babası şaşkındı:

"Utanmadın mı hiç, burası ekmek kapın cenabet etmeye utanmıyon mu baba!" Baba ayağa kalktı. Öfkeli görünüyor:

"Lan it herif ne diyorsun sen!" Uzun saçlı kadın bize döndü. Ah erkekmiş. Üstelik bıyıkları da var. Selim bana bakarak sırıtıyor. Ömer gülümseyerek kafasını iki yana sallıyordu. Akif'im adam arkasında kaldığı için hala farkında değil:

İYİ, KÖTÜ VE AŞK(Kitap Olacak. Haziranda bölümler kalkıyor.)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin