21.BÖLÜM

4.2K 375 70
                                    

Bir kolum Akif'in diğeri Selim'in boynunda, çenem ikisinin birbirine değen omuzlarına konmuş, onların kolları da belime dolanmış şekilde birbirimize sıkıca sarılmış halde donup kalmıştık.

Gözlerim oyun parkına bakıyorlar. Az önce Akif ve Selim'in oturdukları iki boş salıncak rüzgârın ellerince hafiften, gacırdayarak sallanıyorlar; Hemen tepemizde duran çınar ağacının yarısından çoğu sararmış bir yaprağı süzülerek oyun alanındaki kumların üzerine usulca iniyordu.

Kim bu? Bu ses bizi tanıyor gibi ve tanıdığına göre de Selçuklu Lisesi Okulu öğrencilerinden biri olmalı. Burada da bizi buldular. Acaba kalabalık mıydılar? Sayıları mutlaka bizden fazla olmalı. Aksi halde bizi parktan kovan ses bu derece güven dolu olamaz. Acaba yine bize saldırırlar mi?

Kaçmalıyız! Kumlu havuzu, hayaletlerin salladığı salıncakları koşarak geçmeli ve parkın duvarından yola atlamalıyız. Caddenin kaldırım taşlarına ayaklarımız değdiği anda kurtulmuş oluruz. Akif ve Selim'in sırtımdaki kolları çekildiler:

"Yürüyün gidin lan!" Diye bağırdı Akif. Hayır, hayır onları kışkırtmamalıyız:

"Kaçmalıyız." Dedim sessizce.

"Ne!" Diyen Selim'in başı bana doğru döndü:

"Yağmur saçmalama." Dedi.

Selim'in sesi birazda alay doluydu. Galiba ikisi de kavga etmeye niyetliler ama bu defa buna izin veremem. Selim ve Akif'ime zarar gelmemesi için bizi parkta bulan bu gruba gerekirse yalvaracağım.

Hızla arkama döndüm. Camı fark etmeyip, bodoslama cama bindirmiş insanlar gibi ne olduğumu şaşırdım. Karşımızda bir, iki, üç... Evet, tam tamına yedi kişilik bir grup var. Şaşkın gözlerimi Selim'e çevirdim. Gülüyordu:

"Şimdi anladın mı?" Dedi. Kocaman açılmış şaşkın gözlerimle:

"Anladım." Dedim ve bende gülümsedim. Karşımızda yaşları yedi ile sekiz arasında olması muhtemel oğlan çocuklar duruyordu:

"Lan toz olun bebeler!" Diye elini tokat atmak ister gibi havaya kaldırıp bağırdı Akif. Tık diye bir ses duyuldu. Eli hızla alnına doğru indi Akif'in:

"Ah kafam!" Diye bağırdı. Karşıdan kafasına ceviz fırlatmışlardı. Bu arada tepemizde ki çınar ağacının karşısında yıllanmış bir ceviz ağacı var:

"Lan tahta bacak tepemizi attırma! Asıl siz toz olun!" Diye bağırdı az önce bizi parktan kovan çocuk, Akif'e hitaben. Selim ve ben gülüyoruz. Kafasına cevizi yiyen Akif acısından inlerken, bu tahta bacak lafı üzerine daha çok sinirlendi ve hızla yere eğildi:

"Görürsünüz siz, şimdi hepinizin kafanızı yaracam lan." Diye titreyen dudakları ile söylenerek kum havuzunda, kaybettiği eşyasını arayan biri gibi karşımızdaki küçüklere fırlatacak bir şeyler aramaya başladı. Bir yandan gülüyor diğer yandan Akif'i kollarından tutmaya çalışıyorum ama mümkün olmuyor:

"Bırak ya Yağmur, hepsinin kafasını yarayım da benimle uğraşmak ne demekmiş görsünler!" Diye öfkeyle bağırıyordu Akif:

"Akif ama onlar daha çocuk." Dedim.

"Çocuklar hadi siz gidin. Valla bu Akif'i yoksa tutamayız. Dellendi." Dedi ve kahkaha attı Selim. Az önce konuşan, burnunun bir kanadından sarı bir sümük akan çocuk elini tokat atmak ister gibi hava kaldırdı:

"Sen sus bücür. Burada biz oynayacağız! Siz Gidin lan!" diye bağırdı. Selim'in kahkahaları anında durdu ve kaşları hızla çatıldı:

"Sen ne biçim konuşuyorsun bakayım abin olacak yaşta bir insanla?"

İYİ, KÖTÜ VE AŞK(Kitap Olacak. Haziranda bölümler kalkıyor.)Where stories live. Discover now