24.BÖLÜM

3.6K 285 51
                                    

Mutluluğu yakaladığım zamanlarda yüreğimde bir tohum çatlar. Zehirli bir tohum, yüreğimi evhamlara boğar. Korkarım mutluluğumu kaybetmekten. Bazıları için mutluluğu bulmak kolay olmaz. Galiba bende o sınıfın içindenim. Ve işte yine mutluluğum elimden kaçmak istiyor. Çırpınan bir kuş gibi onu elimde tutmaya çabalıyorum.

Sırtım pütürlü duvara yaslı, kollarım ile bacaklarımı sarmış, soğuk zeminde oturuyorum. Arada ellerimi kollarımın yanlarına sürterek ısınmaya çalışıyorum. Burası çok soğuk. Yerin iki kat altındayız. Bulunduğumuz yeri aydınlatan iki lambadan bir tanesi hiç ışık vermezken diğeri de pırpır edip duruyor. Hemen yirmi adım ileri de, kapısı açık bayanlar tuvaletinden iki saniye aralıklarla pıt pıt damlayan suyun sesi duyuluyor. Galiba yirmi dakika önce tuvaleti kullandığım vakit, musluğu iyi kapatmamış olmalıyım.

Burası Selçuklu Lisesine en yakın Polis Merkezinin nezarethanesi ve ben demir parmaklıkların ardındayım. Yalnız değilim.

Akif, sol yanını nezarethanenin demir parmaklıklarına dayamıştı. Kafasını iki parmaklık arasına sıkıştırmış ve sağ eliyle parmaklıklardan bir tanesini tutuyor. Selim sağ yanımda sırtını duvara vermiş, bacaklarını ileri uzatarak popo üstü oturuyor. Çenesi göğsüne değecek kadar kafası önüne eğik. Bu hali ile kurşunlanmış ve duvardan aşağı kayarak yere yığılmış bir adama benziyordu.

Ve Ömer... o da sol yanımda. Gözleri kapalı halde kafasının arkasını duvara dayamıştı.

Sol yanağım sızlıyor. Yirmi iki dakika önce polis merkezinin nezarethanesine ait tuvaleti kullandığım vakit, lavabo da ellerimi sabunlarken, karşımdaki aynada ciğer gibi morarmış bir sol yanak görmüştüm. Eğer bu demir parmaklıklardan kurtulabilirsem, bir kaç gece sol yanıma dönük yatamayacağım kesin ama benim yaramdan çok, onların yaralarını gördüğüm vakit canım yanıyor. Sadece ben yaralı değilim. Akif'in dudağı patlamış, Selim'in de sol kaşı açılmıştı. Ömer dahi yaralıydı. Onunda sağ gözü morarmıştı.

Bir anda hayatımız nasıl da değişiyor. Bugün öğlen arasında sınıfta piknik gibi bir etkinlik yaptık. Benim fikrimdi. Olacakları bilseydim, diyeceğim gün işte bugündü. Sıraları birleştirmiştik. Hepimiz evlerimizden birşeyler getirmiştik. Selim'in annesi Necla abla dolma ile börek, Akif'in babaannesi Efsun Teyze içli köfte ve pasta yapmıştı. Ömer'imin kimsesi olmadığı için biftek kızartması ile elmalı kurabiyeyi kendisi hazırlamıştı. Bende Hatice Teyzemin kıymalı böreğini getirmiştim.

Mutluyduk. Pencerelerden güneş içeri doluyor, Selim'in telefonundan neşeli şarkılar çalıyordu. Gülüyorduk. Saçma sapan konuşuyorduk. Sonra Ömer tuvalete gitmek istedi.

"Git abi git, aslında benimde acayip lavabo ihtiyacım var ama ben gelmeye bu Akif kesin dolmaları bitirir." Demişti Selim. Daha sonra ençok aklımızı bu cümle kurcalayacaktı. Selim daha önce tuvalete gitseydi, ditecektik. Ömer yoktu artık. Selim ve Akif ile konuşuyoruz. Selim benim kibar yememe kızıp koca bir dolmayı yanaklarıma kadar bulaştırarak hunharca yedirmişti. İşte biz gülerken önce çarpma sesini sonra da cam parçalanmasını duyduk. Üçümüzde susmuştuk.

"Duydunuz mu?" Dedim.

"Cam kırıldı." Dedi Akif.

"Yan sınıftan geldi sanki." Dedi Selim.

"Ömer'e bişey olmasın?"

"Saçmalama Yağmur."

"Of Selim. Okulda bir sürü düşmanı var. Kontrol etmezsem rahat edemem." Sıradan kalkmıştım.

"Tamam bekle bizde gelelim." Demişti Selim.

Koridorda Akif ve Selim peşimden geliyordu. Onlardan birkaç adım önde yürüyordum. Yan sınıfa önce ben girmiştim ve soluğum kesilmişti.

İYİ, KÖTÜ VE AŞK(Kitap Olacak. Haziranda bölümler kalkıyor.)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin