36.BÖLÜM

3.2K 254 48
                                    

Gözlerimi açtığımda hastane odasındaydım ama bir yatakta değildim. Odanın içinde bir köşede ayakta dikiliyordum. Yalnız değildim. Odanın ortasında duran yatağın etrafı beyaz önlüklü insanlarla çevriliydi.

Yatağa yaklaştım ve omuzlar arasından baktığımda kendimi gördüm. Göğsüm sargı bezleri ile sarılıydı ve ağzımda oksijen maskesi takılıydı. Hemen yatağın yanında duran kalp ritim cihazında düz bir çizgi ilerliyordu ama yinede sakindim. Çünkü bütün kaygılarım, endişelerim hep yatakta yatan bedenimde kalmıştı.

Bedenime arkamı döndüm ve kapıya doğru yürüdüm ama kapı kolunu kavrayamıyordum. Bende yürümeye devam ettim ve kapının içinden geçtim. Yalnızca kısa bir karanlık oldu ve sonra koridordaydım.

Onları görünce şaşırmadım çünkü burada olacaklarını biliyordum. Elleri iki yanında yumruk olan Akif:

"İçeride ne oluyor? Neden kimse birşey söylemiyor!" Diye bağırdı ama sesi dalgalıydı. Yani biran çok yakından gelirken biran sonra çok uzaklardan geliyor gibiydi. Ayrıca bedenimin gözleri gibi de görmüyordum. Herşey puslu, dumansı bir perdenin ardından görüyordum.

Ömer gözleri kapalı, alnını duvara yaslamış halde duruyordu:

"Benim yüzümden oldu." Dedi ve duvara yumruğu ile vurdu. Yere çömelmiş duran Selim kafasını kolu üzerinden kaldırdı. Gözleri ağlamaktan kızarmıştı. Burnunu çekti ve ağlamaklı sesi ile:

"Kendini suçlama abi. Tüm suç o manyak halanın." Dedi. Ömer kafasını iki yana salladı. 'Gideceğim. Yağmur hayati tehlikeyi atlatırsa ondan çok uzaklara gideceğim.' Hiç kimse yüksek sesle konuşmamıştı. Bu Ömer'in iç sesiydi. Hemen onun yanına vardım ve elimi omzuna koymak istedim ama elim içinden geçti. Yüzümü yüzüme yaklaştırdım:

"Gidemezsin! Gidemezsin!" Diye bağırdım ama beni duymadı. Bu anda sanki arkamda dev bir elektirik süpürgesi varmış da beni çekiyormuş gibi geriye doğru çekiliyordum. Bu kuvvete karşı koymak istedim ama bir anda gerilen lastiğin çekilmesi gibi hızla geriye odaya çekildim:

"Gidemezsin!" Diye yatakta doğruldum. Etrafım beyaz önlüklü insanlar ile çevriliydi. Bir tanesinin ellerinde kalbi yeniden çalıştırmak için kullanılan elektro şok aletlerinden vardı:

"Hastayı yatırın." Sağ yanımda duran, beyaz saçlı gözlüklü bir doktordu. İki hemşire hemen omuzlarımdan bastırdılar ama ben yataktan kalkmak için direndim ve göğsüme kızgın şişler batırılmış gibi bir acı hissettim:

"Bırakın beni, Ömer'i durdurmalıyım!" Beyaz saçlı doktor:

"Şok geçiriyor. Hemen uyutun." Sarı saçlı bir hemşire kolumda takılı serum iğnesinin kapağını açtı ve içine bir sıvı enjekte etti. Birkaç saniye sonra kafam yeniden yastığa düştü. Mırıldanarak:

"Gidemez. Durdurun onu." Dedim ve gözlerim kapandı.

***

Sobanın hemen yanında, yere serilmiş bir yün döşeğin üstünde uzanıyordum. Füsun nine her zamanki köşesinde, elindeki örgüsü ile uyukluyordu. Televizyon açıktı ve bir yarışma programı gösteriliyordu. Sobanın diğer yanındaki yeşil minderin üstünde oturan Elif her akşam yaptığı gibi kitap okuduğu içinde televizyonun sesi kısıktı. Ercümentte sobanın önünde upuzun yayılmış uyuyordu.

Hastaneden iki hafta önce taburcu olmuştum. Halamın silahından çıkan mermi iki kaburgamı kırdıktan sonra kalbimin tam yanından geçmiş ve sırtımdan çıkmıştı ama yine de geçerken kalbime biraz dokunduğu için on saat süren bir ameliyattan sonra üç hafta hastanede yatmak zorunda kalmıştım.

İYİ, KÖTÜ VE AŞK(Kitap Olacak. Haziranda bölümler kalkıyor.)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin