35.BÖLÜM

3.4K 268 85
                                    

Ömer'in alnından çıkan demirden gözlerimi alamıyordum. Ölmüştü. Omuzlarıma eller dokundu. Akif ve Selim olmalıydı. Bendenim sarsılmaya başladı:

"Yağmur, yağmur."

Gözlerim açıldı ve bağırmaya başladım ama ağzımı bir el kapadı. Fısıltılı bir ses:

"Sakın ol Yağmur, yakalanacağız." Dedi ve bu Selim'in sesiydi. Kafasındaki beyaz külotlu çorap ile karşımda duruyordu. Ömer'in başına saplanan demiri görünce bayılmış olmalıydım. Gözlerim yaşlarla doldu ve hıçkırdım. Bunun üzerine Selim elini ağzımdan çekti:

"Geçti Yağmur sakin ol. Herşey düzelecek."

"O öldü. Artık hiç bir şey düzelmeyecek."

"Kim öldü?"

"Aaaa! Immmm." Selim'in omzu üzerinden uzanan şeytan suratı ile korkudan bağırmıştım ama Selim yine hemen ağzımı kapamıştı. Bu bizim Akif'ti ama kafasında şeytan maskesi takılı olduğunu unutmuştum. Akif:

"Yağmur iyi misin?"

"İyiyim ama Ömer." Dedim ve bir kez daha hıçkırdım. Akif:

"Aynen Ömer nasılda bir çırpıda ikinci kata tırmandı değil mi?" Ağlarken:

"Öyle." Dedim ve ağlamayı keserek hızla Akif'e döndüm:

"Nasıl yani Ömer düşmedi mi?"

"Yok ama bir ara düşecek gibi olunca sen bayıldın." Heyecanla:

"O zaman kafasına demir de saplanmadı." Akif:

"Oha demir mi?" Selim:

"Rüya görmüş olmalısın Yağmur. Kendini kötü hissediyorsan sen bizi burada bekle."

"Olmaz. Bende geleceğim." Dedim ve ayağa kalktım.

Bir tıkırtı duyuldu ve sesin geldiği yöne bakınca, 1. Kat sınıflarından az önce Akif'in sakız yapıştırdığı için açık olması gereken pencere içe doğru açıldı ve kar maskeli bir kafa yani Ömer göründü. Pencerenin altına gittik ve önce ben Selim'in de yardımı ile Akif'in omzuna binerek pencereden içeri girdim. İçeri girer girmezde hemen Ömer'e sarıldım:

"Düşeceksin diye çok korktum Ömer. Bir daha asla tehlikeli bir şey yapmayacaksın." Selim:

"Abi bir el atın da içeri gireyim."deyince Ömer'den ayrıldım ve Selim'in sınıfa girmesine yardım ettik. Akif de içeri girdikten sonra koridora çıktık ve müdür odasına doğru sessizce yürüdük. Biraz sonra koridor penceresinden giren ay ışığının aydınlattığı altın sarısı kapı kolunu tutan Selim kolu usulca aşağı indirdi:

"Kapı kilitli çocuklar." Dedi ve birbirimizin yüzüne baktık ama Ömer yanında maymuncuk getirdiği için bu sorunu da kısa zamanda çözmüş olduk.

Müdür odası dikdörtgen şeklindeydi ve pencerelerin storları inik olduğu için içerisi koridordan daha karanlıktı. Geniş bir masa, masanın önünde iki sıra misafir sandalyesi ve evrak dolaplarından ibaret eşyaları vardı. Sessizce odaya girdik ve Selim hemen müdürün koltuğuna oturdu. Masadaki dizüstü bilgisayar açılırken gözlerimiz ekranda bekliyorduk. Selim:

"Al işte bilgisayar şifreli. Şimdi ne halt edeceğiz?" Kısa bir an kimseden ses çıkmadı. Yalnızca bilgisayar klavyesinin tuşlarından çıkan tıkırtılar duyuluyordu. Selim:

"Yok olmuyor. Doğun günü tarihi, tuttuğu takımın kuruluş tarihini falan denemedim ama kabul etmiyor." Akif:

"Dur birde ben deneyim." Dedi ve bilgisayara doğru eğildi. Mavi ekranın ortasındaki beyaz renkli kutucukta Akif rakamlara bastıkça siyah noktalar belirdi. Sonra beyaz kutucukta kayboldu ve birbirini kovalayan iki ok işareti dönmeye başladı. Selim:

İYİ, KÖTÜ VE AŞK(Kitap Olacak. Haziranda bölümler kalkıyor.)Where stories live. Discover now