Beşinci Bölüm

248 67 22
                                    

Kaç gündür at üstündelerdi belli değildi. Kızılyandan dönüyorlardı. Çocukluklarından beri ayrılmaz ikililerdi. Arkadaştan öte kan kardeşlerdi. Kuzgun orta boylu, kumral saçlı kehribar gözlüydü. Okçulukta kimseye eline su döktürtmezdi. Göktuğ teginin sol koluydu aynı zamanda Ağaçkanların lideriydi. Ağaçkanlar en iyi okçuların seçildiği bir birlikti. Keskin gözleri ve yeşilin tonlarına boyadıkları yüzleriyle dikkat çekerlerdi. Oba halkı onlara orman adamları derdi çünkü zamanlarının çoğunu ağaçların üzerinde antreman yaparak geçirirlerdi. Karaca ise uzun boylu, siyah saçlı siyah gözlüydü. At biniciliği ve kılıçta yetenekliydi. Börü Hân'ın komutanı Togan'nın tek oğluydu. Çift taraflı kurt işlemeli kılıcıyla dikkat çekerdi. Göktuğ Tegin'in sağ koluydu ayrıca Demir Maskeliler'in lideriydi. Demir Maskeliler yüzlerinin yarısını kaplayacak şekilde taktıkları maskeleriyle ve sağ kollarına taktıkları gümüşten bir kurt başlarıyla dikkat çekerlerdi.
İki arkadaş yol boyunca içlerindeki sıkıntıları birbirlerine dökmüşlerdi.

"Atlantisliler'in sözüne güvenilmez hem söyledikleri benim aklıma yatmadı. Daha önce de sırtımızdan bıçakladılar bizi. Prenses Aurora'nın atalarımıza nasıl ihanet ettiğinin hikayeleriyle büyüdük, yine bizi tuzağa çekmek istemedikleri ne malum?"

"Doğru dersin Kuzgun, doğru dersin ama şimdi bunun sırası değil varınca konuşuruz. Önce gün bitmeden sağ bir şekilde obaya adımımızı atalım da uzun uzun konuşuruz."

Kuzgun tam cevap vereceği sırada sol tarafında duran çalıların arasında bir hareketlilik fark etti.

"Bekle Karaca. Burada bir şey var."

* * *

Yağmurun altında saatlerdir yürüyen Profesör ve Olcay yorgunluktan bitap düşmüşlerdi.

Güneş bulutların ardından yavaş yavaş turunculaşmaya başlamıştı

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Güneş bulutların ardından yavaş yavaş turunculaşmaya başlamıştı. Biraz dinlenmek için buldukları bir çalılığın arkasındaki oyuğa sığınmışlardı. Verdikleri nefesler buhar gibi gökyüzüne çıkıyordu. Profesör soğuktan titreyen Olcay'a dönüp:

"Ateşin var, öksürüyorsun eğer biraz daha yürürsen düşüp bayılacaksın ama yinede beni dinlememekte inat ediyorsun. Tamam öyleyse şimdi şunu unutma eğer karşımıza birileri çıkarsa aynen şunu söylüyoruz sen benim torunumsun, çok hastasın doktor ararken yolumuzu kaybettik. En azından şimdilik. "

Tam konuşmasını bitirmişti ki arkalarından bir ses geldi.

"Kim var orada?"

"Gariban bir ihtiyarım torunum çok hasta onu hekime götürürken yağmura yakalandık."

Karaca tek kaşını kaldırarak bir profesöre birde yerde soğuktan bayılmak üzere olan Olcay'a baktı.

"Hekim ne? Sen kimlerdensin ihtiyar daha önce hiç buralarda görmedim. Sen gördün mü Kuzgun?"

"Ben de görmedim. Baksana üzerlerindeki kıyafetlerde tuhaf hiç buralıya benzemiyorlar."

Profesör önündeki iki genci dikkatle inceledi. İkisininde saçları uzundu, yüzlerinde daha sakal çıkmamıştı. Kıyafetlerine, atlarına bakılırsa ve hekimin ne demek olduğunu bilmiyorlarsa tahmin ettiğinden daha geriye gitmiş olmalıydılar.

Köstekli Saatin Sırrı On viuen les histories. Descobreix ara