Çiçek Rüzgarı 2

38 15 2
                                    

SCHRÖDİNGER

"Üstüm başım altüst olmuşum
Bana verilen candan hesap sormuşum
Bir varmışım bir yokmuşum
Acı çekerek ölmek için doğmuşum."

Off Olcay off. Bana da bulaştırdın şu huyunu. Üç gündür kafamda Mavi Gri- Altüst Olmuşum çalıyor. Acıktığım ve yorgun olduğum  için ışınlanamıyorum diye yakınırken son gücümle en yakınımdaki kara parçasına ışınlandım.

*    *      *

Ne Zehra ne de Schrödinger böyle tanışmayı hayal etmemişti. Kimse önüne gözyüzünden kedi yağacağını tahmin edemezdi. Hele ki bu kedi konuşuyorsa bu hepten imkansız gibi görünürdü.

"N-ne? Nesin sen?"

"Kediyim miyav kör müsün?"

" Hayır kedi falan değilsin... Bir ihtimal kedikılığına girmiş bir cadı mısın ya da bir büyücü? Eğer bunlar değilse delirdim demektir. "

"En iyi insanların hepsi delidir miyav."

Schrödinger'in yüzüne matem çökmüştü. Olcay'ın ne durumda olduğunu merak ediyordu. Acaba kendi zamanına dönebilmiş miydi?

"Mad Hatter... Öyle değil mi? The best people are crazy."

"Sen yoksa Zehra mısın?"

"Evet, beni tanıyor musun kedi?"

"Sonunda seni buldum miyav. Her şeyi en başından sadece bir kere anlatacağım miyav. O yüzden dikkatli dinle. Selim Meriççi adlı bir bilim insanı ve oğlu Fatih Meriççi,  icat ettikleri zaman makinasını test ederken hiç ummadıkları bir şey oldu. Dünyada farklı zaman dilimlerini birbirlerine bağlayan portallar açıldı. Ardından önce profesör sonra da Fatih portallara çekildi. Bir sürü olaylar dizisinin ardından Fatih zaman makinasını bulup tamir etti ve onu İngiliz bir zanaatkarın yaptığı köstekli saatin içine yerleştirdi. Buraya kadar anlamadığın bir şey var mı?"

"Hayır, yok."

"Güzel. Gelelim senin buraya gelme sebebine. Zehra sen Fatih'in biyolojik kardeşisin. Ölmüş olma ihtimalini kabullenemediği için Olcay'ın seni kurtarmasını sağladı."

Zehra'nın aklına Nil Nehri'nin kıyısında uyanmadan önce yaşadıkları geldi. Okul forması ve dağılmış saçlarıyla çok tuhaf görünen Olcay ile arasında geçen konuşmanın ardından Boğaz'a atladığını hatırladı.

"O köstekli saat sayesinde şuan bu zaman dilimindesin."

"Öyleyse nasıl geri döneceğim?"

"Bu sorunun cevabını öğrenmek için diğer zaman yolcusunu bulmalıyız."

"Diğer yolcu?"

Zehra diğer yolcunun kim olduğunu düşünürken Rüzgar üzerindeki eski püskü kıyafetleriyle güvertede oturuyordu. Esen rüzgar sanki bir şeyler söylüyormuş gibi kulağına fısıldıyordu. Öyle vaktiydi. Yakıcı güneş, geminin neredeyse tepesinde duruyordu. Dalgalanan mavi suların üzerinde tek bir yaşam belirtisi bile görünmüyordu. Eliyle alnındaki teri silip pusulaya baktı. Tam üç gündür güneye doğru gidiyorlardı. Derin bir nefes alıp kaptan kamarasına girdi. Kaptan önündeki haritaya odaklanmış bir şeyler düşünüyordu. Bir müddet haritayla uğraşan kaptanı izledi. Gitar kursuna giderken yerde bulduğu bir köstekli saate dokunmasıyla kendini okyanusun ortasında eski bir gemide bulması bir olmuştu. Orta çağ filmlerinden fırlamış gibi duran bu gemide kimse birden bire belirdiğini fark etmemiş sanki başından beri bu geminin mürettebatın bir parçasıymış gibi muamele görmüştü. Beklemekten sıkılınca hafifçe ökdürüp kaptanın kendisine bakmasını sağladı.

"Osmanlı'ya ne zaman ulaşmış oluruz kaptan."

"Tahminen yarım güne Akdeniz de oluruz. Cebeli Tarık'a yaklaştık. Bu kadar aceleci olmanın sebebi ne evlat?"

"Yaşlı büyücünün söylediklerini sizde duydunuz kaptan. Bir kız ve yanından ayrılmayan bir kedi bulmalıyım ancak o zaman evime dönebilirim."

"Sana o büyücüye güven olmayacağını söylemiştim evlat. Büyücüler çok tehlikelilerdir. Amaçlarına ulaşmak için her türlü yalanı söylerler. Gençliğimde ben de senin gibi bir delikanlıydım ve hayatının en büyük hatasını yapıp bir büyücüye güvendim. Ve bu güven bir gözüme mâl oldu."

"Güvenmekten başka çarem yok kaptan. Hem canımdan başka kaybedebileceğim hiçbir şeyim yokken neden denemeyeyim ki? Önce o kızı ve kediyi bulacağım ardından da siren kayalıklarını. Sonrasındaysa evime dönebileceğim."

*     *          *

Zehra ve Rüzgar başlarına geleceklerden habersizce ikisi de farklı yerlerde mavi denizin sularını izlerken siren kayalıklarında tabiri yerinde ise kıyamet kopuyordu. Lider sirenin ani ölümü arkasında kimin yeni yönetici olacağı sorularını getirmişti. Bir de kehanet vardı. Sirenler binlerce yıldır insanlardan uzak yaşamışlardı. Normal insanlar varlıklarından bile haberdar değillerdi. Oysa kehanet yakın zamanda siren göz yaşı almak için normal insanların geleceğini söylüyordu. Bir sirenin göz yaşı değersiz görünebilecek bir şeydi ama o insanların alacağı kanlı bir göz yaşıydı. Bir siren ancak çok değer verdiği birini kaybaderse kan ağlardı. İşte bu kehanet bu yüzden sirenler için kötü haberdi. O insanlar siren kayalıklarına gelmeden önce birinin onları durdurması gerekiyordu. Bu görevde genç ve güçlü sirenlerden biri olan Atlas'a verilmişti. Boynundaki pusulayla siren kayalıklarını arayan insanları bulmak için  yola çıktığında rüzgar, çiçek kokularını denize taşıyordu. Sirenler bu rüzgara "Çiçek Rüzgarı" diyorlardı.

Köstekli Saatin Sırrı Onde as histórias ganham vida. Descobre agora