Yirmi Dördüncü Bölüm

74 46 35
                                    


"Ben bu şeyden zerre bir şey anlamadım kedi. Ne işime yarayacak ki bu?"

"Zaten anlasan şarardım miyav boşuna demiyorum 160 IQ'nun altındakilerle muhattap olmayı sevmiyorum diye."

"Tamam anladık bir sen zekisin. Şimdi bunun ne işe yarayacağını söyle çok bilmiş kedi."

"İşin aslı.... Ben de bilmiyorum miyav."

"Harika! Cidden harika! Yok neymiş yüz atmış aykuymuşta bilmem neymiş. "

Portal kapanmadan önce Fatih, Olcay'ın  eline bir şey tutuşturmuştu. Bu şey bir eşkenar üçgen prizma diğer bir değişle piramitti.

"Dingerfinger şimdilik bundan  ne işe yaradığını öğrenene kadar kimseye bahsetmeyelim

Hoppsan! Denna bild följer inte våra riktliner för innehåll. Försök att ta bort den eller ladda upp en annan bild för att fortsätta.

"Dingerfinger şimdilik bundan  ne işe yaradığını öğrenene kadar kimseye bahsetmeyelim. Tamam mı?"

"Tamam miyav."

"Bekle bir dakika sen somurtuyor musun?... Ne oldu ki?"

"Somurtmuyorum miyav!"

"Ne yaptım ki ben ya?"

"Niye önce beni göndermedin miyav? Senin yüzünden geri dönemiyorum!"

"Bak benim sinir katsayılarımı arttırma kedi! Niye önce seni göndereyim?"

"İnsan olmadığım için mi küçük görülüyorum? Bilimsel olarak insanlar da hayvandır miyav. Az önce hayvan hakları hakkında vampirlerle konuşan kimdi miyav?"

"Sen beni mi gözetliyorsun?"

Obaya dönene kadar kavga edip durmuşlardı. Olcay konuşuyor Schrödinger cevep veriyor Schrödinger konuşuyor Olcay cevap veriyordu. İkiside üste çıkmaya çalıştıkça orman sesleriyle doluyordu. Yırtıcı hayvanların hırıltıları ve kurt ulumalarına aldırış etmeden tartışmaya devam ediyorlardı. 
Onlar bağırdıkça piramit parlıyordu.

"Pişt kedicik. Galiba buldum."

"Neyi miyav?"

"Bu şeyin ne işe yaradığını."

"Ne işe yarıyor miyav?"

"Biraz bekle tahminim doğruysa test ettikten sonra söyleyeceğim önce benim mekana gidelim."

"Madem emin değilsin o zaman niye buldum diyorsun? Niye soruyorsam miyav?...Olcay. Baksa bi' miyav."

"Ne var kedi?"

"Söylemeyim söylemiyorum diyorum ama yeter miyav. Benim de bir adım var kedi deyip durmasana...Olcay. Baksana."

"Ne istemiştiniz Schrödinger "HAZRETLERİ"? "

"Canım sıkıldı. Şarkı söylesene miyav. Benim zamanımın şarkıları senin söylediklerin kadar güzel değiller."

"Tabi güzel değillerdir. Çünkü benim söylediğim şarkıların çoğu 2010 yılının öncesinden.O şarkıları söyleyenler  şarkıcılar değil sanatçılardı. Ne söyleyeyim? İstek parçan var mı?"

"Kafana göre takıl miyav."

"Öyleyse... İçimden Barış Manço söylemek geldi."

Şarkı söyleye söyleye mağaraya ulaşmışlardı.

"" Eeee? Şimdi ne olacak miyav? "

"Dur kedi  ne sabırsız bir şeysin sen ya?!"

Olcay elindeki piramit taşı mağaranın sıcak suyunun içine koymuştu. Bir şeylerin olmasını bekler gibi bir hali vardı ancak yaklaşık yarım saat beklemelerine rağmen hiç bir şey olmamıştı. İkisi de öylece beklerken kulaklarına gelen gürültüyle yerlerinden sıçradılar. Karanlığın içinden bir kaç siület belirmişti.

"O-olcay?"

"Siz miydiniz? Az kalsın kalp krizi geçirecektim."

*            *              *

OLCAY

Küçük çaplı bir kalp krizi geçirmekten kurtulmuştum. Kimseye fark ettirmemeye çalışarak piramit taşı alıp cebime koydum. Cebime girince kaybolmuştu ama şimdi bunu sorun etmenin sırası değildi çünkü bir grup adamın meraklı ve sorgulayıcı bakışlarına maruz kalmıştım. Hint dizisi bakışmaları gibi geçen bir kaç dakikanın ardından Göktuğ konuşmuştu.

"Neden buradasın?"

Bu da cidden soru muydu? Burası benim mekanımdı. This is Olcay's area. Savvy?

"Ne demek neden buradayım? Burası benim mekanım olduğundan olabilir mi acaba? Hem bence bunu ben sormalıyım. Neden buradasınız?"

"Burada olamayız diye bir kural mı var?"

"Affınıza sığınıyorum haddimi aştım teginim. Ulu Bilge... Biraz konuşabilir miyiz?"

"Deden hakkında mı?"

"Dedem Mu'ya döndü Börü Han'ım. Benim konuşacağım konu son Agartha bilgesiyle ilgili. Ulu Bilge neyden bahsettiğimi biliyor."

"Deden döndüyse sen neden buradasın?"

"Gitmemi dört gözle bekliyorsunuz galiba teginim. Merak etmeyin gideceğim ama şimdi zamanı değil. Sizi savaşın ortasında terk edip gidemem."

Ama gidecektin Olcay. Hem de gözünü bile kırpmadan.

Sen karışma. Sanki sen farklısın.

Haklısın senle ben aynıyız. Bir gün Profesör yerine sen gitmediğin için pişman olacaksın Olcay ama iş işten geçmiş olacak.

Kes artık!

Gerçekten savaşa onları umursadığın için mi yardım edeceksin yoksa önceki seferlerde yaptığın için mi? Onlar senin için kullanılıp atılacak çöplerden farksızlar.

Kes sesini!

Gerçeklet acıdır Olcay. Hiç birine değer vermiyorsun ölseler umrunda bile olma-

Sana sus dedim!!

Bana değmeyen yılan bin yaşasın diye düşünüyorsun. Geri dönmek için hepsini öldürmen gerekse bile yaparsın.

YETER. ANLADIN MI? YETER!

İşte gerçek yüzün Olcay. Acımasız, duygusuz, bencil bir canavar. Gerçek sen busun.

"Sus. Sus artık. Anladın mı sus? Sus Allah'ın cazası kapat o çeneni!!?"

"Olcay sen... Yanıyorsun!"


Hoppsan! Denna bild följer inte våra riktliner för innehåll. Försök att ta bort den eller ladda upp en annan bild för att fortsätta.




Köstekli Saatin Sırrı Där berättelser lever. Upptäck nu