Otuz Yedinci Bölüm

87 50 31
                                    

OLCAY


"Allah'ım! Ne olmuş burada böyle?!"

Elimi ağzıma kapatmış gördüğüm manzarayı idrak etmeye çalışıyordum. Ben olduğum yerde donakalmışken Göktuğ koşarak Börü Han'ın çadırına gitmişti. Xavier de genaralin. Olduğum yere çöktüm. Gözümden akan yaşı silip yanımdaki cesedin yüzündeki saçları elimle ittirdim. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes alıp verdim. Titriyordum. Gözyaşlarım akmaya devam ediyordu.

"Yaldız."

Fısıltıyla söylediğim ismi ben bile zor duymuştum. Yaldız konuştuğumu öğrendiğinde bana içerlemeyen tek kişiydi. Obaya ilk geldiğimde üç hafta aynı çadırda kalmıştık. Ona çok şey borçluydum. Obada geçirdiğim zamanın çoğunda beraberdik. Kimi zaman beraber gülmüştük kimi zaman hayat hikayesini anlatmış beraber ağlamıştık. Zeren ile beraber saçlarını örmüştük. Giydiğim kıyafetler bile onundu.

"Yaldız... Yaldız ben çok özür dilerim. Gitmemeliydim. Sizi burada bırakmamalıydım. Hepsi benim suçum."

Filmlerde insanlar ölü bedenleri kucaklayınca nasıl oluyorda korkmuyorlar diye düşünürdüm. Sanırım şimdi anlıyorum. Sevdiğin birinden, onu kaybetmekten daha fazla korkamazsın. Eğer korkarsan zaten sevgin ilk bulduğu fırsatta biter.

Dizilerde kucaklarındaki ölü bedenle gökyüzüne bağıran insanları da anlamazdım ama şimdi bağırabildiğim kadar bağırmak istiyordum.

"Kader... Bazı yaşanmışlıklar kaderdir Olcay. Kaderini değiştirebilirsin ancak bazen değiştirmenin sonuçlarına da katlanman gerekir."

Yanıma gelen Schrödinger'e dolu gözlerimle baktım. O da üzgün görünüyordu.

"Yani ben kaderi değiştirdiğim için mi öldüler?! Allah'ım yardım et. Dayanma gücüm azaldıkça azalıyor."

"Hayır. Senin yüzünden değil."

Tanıdık gelen yabancı sesle arkamı döndüm. Karşımda görmeyi hiç beklemediğim biri vardı.

"Agartha üstadı!"

"Kendini suçlama kızım. Burada ölen herkesin bugün ölmek kaderinde vardı. Böyle ölmeselerdi bile öleceklerdi."

"Ama ben burada kalmış olsaydım-"

"Burada kalmış olsaydın bile öleceklerdi. Hadi hanın çadırına git. Emin ol oradakilerin şuan sana çok ihtiyaçları var. Onları toparlayabilecek tek kişi sensin. "

"Peki beni kim toparlayacak üstat? Ben sandığın kadar güçlü değilim."

"Korkma kızım. Allah kimseye kaldıramayacağından fazla yük yüklemez."

Agartha üstadı yine her zamanki gibi aniden ortadan kaybolmuştu. Beni acımla baş başa bırakmıştı. Önce Börü Han'ın çadırına gitmeyi düşündüm ama biraz toparlanmam ve güçlü hörünmem gerekiyordu. Mağaraya gittim. Gümüş kirişli yay ve safir süslü kılıcı aldım. Ne olursa olsun bugün oyunun sonuydu. Mağara duvarındaki yazıların hepsini karaladım. Şevval'in resmini ateşe verdim. Son bir kez baktım mağaraya. Orada bulunduğuma dair hiçbir iz kalmamıştı. Sanki hiç yokmuşum gibi. Çadırıma gidip üzerimi değiştirdim. Gözlerime siyah sürme çekip saçlarımın yarısını bağladım düşen perçemlerime aldırış etmedim şimdi kendimi biraz daha güçlü hissediyordum.

Köstekli Saatin Sırrı Where stories live. Discover now