On İkinci Bölüm

122 50 32
                                    

OLCAY

Karşımda gördüğüm manzaradan dolayı neredeyse şaşkınlıktan çığlık atıcaktım.
Karşımda bir tablo duruyordu tablodaysa kıvırcık kızıl saçlı, ela gözlü güzeller güzeli meleğim vardı.

"M-meleğim?!ŞEVVAL! "

"Onu tanıyor musun Olcay?"

"E-evet Profesör o benim en yakın arkadaşım ana sınıfından beri beraber büyüdük. En son okulda beraber yemek yiyorduk sonrasını zaten biliyorsunuz....
Göğün çocukları... bir gün aniden belirip Tenebris'le yapılan savaşta insanlığın yanında yer alıp kazandılar.... Tenebris yani karanlık... Vampirler, büyücüler...  Şevval...Fatih.FATİH!Tabi ya!Eğer aynı zamanda portaldan geçtiğim  arkadaşlarım benim yanımda değilde siz benim yanımdaysanız oğlunuz da arkadaşlarımın yanındadır Profesör! Öyleyse geri dönmüşler, çok şükür Allah'ım. O saati bulup bizde geri dönmeliyiz ama Şevval'in resmini kim çizdi? Buga Kağan? Belki de Tenebris ordusundan biri? Ya da bizim gibi portaldan geçen başka biri...."

"Olması mümkün. Eğer portaldaki zamanlar karıştıysa metafizik etkisiyle bu mümkün bir olasılık. Eğer korne partalar ve asteoransialar da hiponertoik  prizenler oluşmuşsa ya da prizenler yerine  hansociponer oluşmuşsa portalın kozmik zaman dilimini değiştirmiştir böylece-"

"Profesör."

"Arkeriaların etkisiye aynı portalın-"

"Profesörrr."

"İçine girmiş olsakta farklı zamanlara geldik."

"PROFESÖÖÖÖÖRRR!"

"Ne oldu bir şey mi demiştin?"

"Evet. Anladığım dilden konuşsanız çok memnun olurum diyorum. Tabi sizin içinde uygunsa."

Profesör'ün açıklamasından anladığım tek şey makinada olan hasar sebebiyle arkadaşlarımdan ayrı kaldığımdı. Konuşmamız boyunca yanımızdaki insanları unutmuştuk. Sanki iki farklı dünyaların insanlarıymışız gibi aramızda bir çizgi vardı. Öyleydi de aynı dünyanın insanıydık ama farklı zamanlara aittik. Belkide bu yüzden birbirimize bu kadar yabancı hissediyorduk kendimizi. Aslında kendimi kendime bile yabancı hissediyordum. Özelliklede yazıları okumayı bitirdikten sonra zihnimden geçen düşünceleri umursamadan söylüyordum. Belki de yakın olduğum insanların iki yüzlü olduğumu öğrenmesinden korkuyordum. Söylediklerim ve aklımdan geçenler çok zıtlardı. İnsanlar duymak istedikleri şeyleri sözlemediğiniz zaman sizi adam yerine bile koymuyordu. Herkes duymak istediklerini konuşsun istiyorlardı. Böyle bir dünyada yaşamak bizi iki yüzlü yalancılara çevirmişti. Çok sevdiğim bir öğretmenimin klasikleşen bir  sözü vardı.

"İnsanların düşüncelerinle oynamasına izin verme. Onlar senin için değişiyorlar mı ki sen onlar için değişeceksin? Zayıf, kilolu, uzun, kısa, güzel, çirkin,iyi veya kötü dünyada çok insan var. Seni değiştirmeye çalışanı değil senin farklılığın için değişeni yanında tut."

Sesin güzel değilse şarkı söyletmezler, sakar biriysen beceriksiz derler. İnsanlar o kadar acımasızki kendi kusurunu örter başkasınınkileri deşer.

Ben gerçekten geri dönmek istiyor muyum?

Hayır.

İstemiyorum.

O dünyayı sevmiyorum.

Korkuyorum. İnsanlar çok cani.

Ama özlüyorum.

Annem... Babam... Kardeşim... Arkadaşlarım...Hayallerim..

Sevdiğim herkes orada geri dönmek zorundayım. Sevmediğim şeyler var olabilir ama sevdiklerim de orada. Ait olduğum yer burası değil.

Köstekli Saatin Sırrı Where stories live. Discover now