Çiçek Rüzgarı

70 29 0
                                    

Gözlerini açtığında kendini alçak bir tavana bakarken bulmuştu. En son Boğaz’a atlamıştı. O kız kendisini kurtarmış olmalıydı yoksa yaşamasının imkanı yoktu. Hafifçe doğruldu. Gözyaşları birden kendini bıraktığında olanları anımsadı. Zehra’nın anne ve babası askerdi. O on üç yaşındayken bir görev sırasında şehit olmuşlardı. Erkek kardeşiyle beraber beş yıldır hemşire olan halasının yanında yaşıyordu. Artık dayanamamış ve ölmek istemişti. Hayat onun hayatıydı ama herkes müdahale ediyordu.

...

İskenderiye'de sıradan ve huzurlu bir gündü. Mısır kadısı Alim Efendi padişahın emri üzerine İstanbul'a dönecekti. Mısır'a çok çabuk alışmış iki yıl boyunca insanların sorunlarını çözmüştü. Şimdi veda edip doğup büyüdüğü şehre geri dönüyordu. Mısır'a gelirken yaşayan tek akrabası olan Ömer'i de yanında getirmişti. Ömer, Alim Efendi'nin rahmetli ablasının oğluydu. Ona baktığı on yılda büyümüş gözü kara bir delikanlı olmuştu.

Eşyaları gemiye yükledikten sonra onları yolcu etmek için gelenlerle vedalaştılar. Tekrar gemiye dönecekleri sırada ise bağırış sesleri gelmeye başladı. On beş- yirmi yaş arası genç kızları zorla bir gemiye bindirmeye çalışıyorlardı. Genç kızların içlerinden biri bağırıp çağırıyor milleti etraflarına topluyordu. Bu kız hiçte Mısırlı'ya benzemiyordu. Gökyüzü mavisi gözleri, ay gibi teni, katran karası saçları ve bileğinde siyah deriden bir bileklik vardı. Kızları gemiye bindirmeye çalışanlardan biri bu ay tenli kıza vurmaya çalıştı. Ömer tam hsrekete geçip onlara doğru yöneldiği sırada kız çevik bir hareketle adamın suratına yumruk atıp ardından adamın afallamasını fırsat bilip bağlı olan ayaklarını iplerden kurtardı. Kızın ipleri çözmesinin ardından adam kendine geldi ve kılıcını çekti. Bir iki hamleden sonra kılıç kızın kafasını sıyıp topuz yaptığı saçlarını kesti. Ay tenli kız, rüzgarda savrulan katran karası saçları keskin mavi gözleriyle ürkütücü görünüyordu. Ömer olaya müdehale etmiş Alim Efendi de kızın yanına gelmişti. Kızın yüzüne baktığında şaşkınlıkla bakmaya başladı.

"Subuhanallah! Bu nedir böyle?"

Bir insan diğerine bu kadar benzeyebilir miydi bilmiyordu Alim Efendi ama bu kız Ömer'in tıpa tıp kopyasıydı. Alim Efendi'nin sesiyle şaşıran kızda şaşkınlıkla Ömer'e bakıyordu. Önce bir şey söylemek için dudaklarını araladı ancak gözleri yerde duran kesilmiş saçlarına katınca kısık sesle bir şeyler mırıldandı.

"Saçımdan ne istedin manyak herif?!"

Kızın konuştuğunu duyan Alim Efendi daha da şaşırmıştı. Şaşkınlığından kurtulup kıza baktı.

"Gel kızım otur şöyle de konuşalım biraz."

"Allah'ım çok şükür Türkçe konuşan biri. Amca nerelisin? Benim evime dönmem gerekiyor ama nasıl gideceğimi bilmiyorum nolur yardım et."

Kız bir yandan ağlıyor bir yandan da öfkeyle, saçını kesen adama bağırıyordu. Gözleri tekrar Ömer'in mavi gözleriyle buluştuğunda göz yaşları akmayı kesti. Sanki görünmez bir el göz yaşlarını silip onu teselli ediyordu.

"İnsan insana benzermiş ammavelakin sizinki benzemekten de öte. Yüce Rabb'im nelere kadir. Adın ne kızım senin necisin kimlerdensin?

" Adım Zehra. İstanbul'da yaşıyorum. "

"İstanbul mu? Allah'ın sevdiği kuluymuşsun biz de İstanbul'a gitmek üzereyiz. Kadı Alim Efendi dersen herkes tanır beni. Seni de nasip olursa ailene kavuşturalım. "

"Farah duydun mu? Evime dönebileceğim sonunda."

Zehra'nın bu ani duygu değişimi yanındaki esmer tenli, kehribar gözleri sürmeli olan Arap kızını şaşırtmıştı. Bir hatdan beri onu ilk defa bu kadar mutlu görmüştü.

Köstekli Saatin Sırrı Where stories live. Discover now