.60.

209 19 17
                                    

"Jimin! Ben dün gece bi halt ettim..."

Heyhat! Jimin değildi salonun ortasında ona kızgın gözlerle bakan siyahlar içindeki kişi...

"Jimin mi! Halt mı?"

Siyahlar içindeki bedenin sesindeki hayalkırıklığı diğerinin tüm sesini ve kelimelerini yutmasına neden olacak kadar yoğundu.

"Gerçekten mi Tae!"

Korkuyla bakan gözlerden cevap yerine sadece bir kaçış gelmişti yanıt olarak ve konuşmaya devam etmişti durumun trajikliği farkeden, gülme isteğini yalancı bir sinirlilikle perdelemeye çalışan Jungkook.

"Birincisi dün geceyi halt etmek olarak mı görüyorsun?"

"Be-ben şe-şey...kemküm..."

"İkincisi de Jimin bile olsa... bu halde mi çıkıyorsun karşısına?"

"Hı? Anlamadım." Taehyung kelimenin tam anlamıyla şaşkındı ve anlamaya çalışmak için bile berrak değildi zihni.

"Kimse! Benden başka kimse seni böyle göremez."

Elindeki iki farklı torbayı özenle masanın üstüne bırakırken yüzünü kapüşonla kapatarak gizlemişti dudaklarını gülmemek için birbirine bastırışını.

"Kook... sen?" Taehyung hala içinde bulunduğu durumun- dün geceden şu ana kadar- gerçekliğini sorgulama noktasındaydı.

"Sen ne? Ben ne Kim Taehyung?"

Jungkook çattığı kaşları, tok sesi ve kararlı adımları ile yavaş yavaş yaklaşırken oyunculuğu kusursuz değildi belki ama karşısındaki aşırı duygusal adamın gözleri buğulu bakarken gerçeği anlamaktan çok uzaktı.

"Gittin sandım. Beni bırakıp gittin sandım."
Ve sonunda, Jungkook'un karşısında ilk damla süzülüvermişti usulca yanaklarından Taehyung'un. Ardından bir tane daha ve sonra hıçkırıklar...

"Aişşş... Gel buraya."

Oyunu daha fazla sürdürmek, bu halde başka birinin karşısına çıktığı için cezayı hakketse de; Taehyung için bile fazlaydı. Jungkook daha fazla kıyamamış, daha dazla dayanamamış ve kollarını kendi gömleği üzerinden ağlamaktan sarsılan bedenin beline dolayıp sıkı sıkı sarılmıştı.

"Nereye gidebilirim? Tanrı aşkına, seni bırakıp, senden uzağa... mümkün mü?"

Jungkook bir eliyle sevdiğinin saçlarını okşarken kulağının yakınında yalvarır gibi çıkıyordu sesi.

"Neden ağlıyorsun güzelim? Şşş... sakin ol."

"Gittin san-dım. Te-telefon-nun kapalıydı. Not- not da yok-tu hiç-hiç bi yer-de"

Taehyung ise kendisine sarılan bedenle ayaklarında neredeyse kalmayan gücüyle titreyerek, hıçkırılıkları ve burun çekişleri arasında zar zor konuşuyordu.

"Güzelim... bebeğim... birtanem... TaeTae'm benim... eczaneye kadar gittim. Dönerken fırından gelen taze çörek kokusunu duydum hani şu senin sevdiklerinden. O güzden geciktim. Telefonum da, annemle konuşurken şarjım bitti. Sen uyanmadan gelirim diye düşünmüştüm çok özür dilerim."

Taehyung bir kez daha çektiği ıslak kırmızı burnunu yukarı kaldırıp Jungkook'un gözlerinin tam içine bakıyordu şimdi. Annesini kalabalıkta kaybedip yeniden bulmuş minik bir bayram çocuğu gibiydi.

"Ne-neden gittin ec-eczaneye? Hasta mısın?"

"Senin için."

"Neden ki?"

Ashes of Mine - TaekookWhere stories live. Discover now