.70.

116 14 4
                                    

"Çok mu yoruldun güzelim?" Jungkook gözlerini yoldan bir kaç saniye ayırarak sorduğu soru havada kaldığında yineleme gereğiyle bu kez "Tae, sevgilim?" diye seslenmişti.

Taehyung, derin bir uykudan uyanır gibi görünürde izlediği ama aslında farkında bile olmadığı karanlık ara sokaklara dönük bakışlarını önüne çevirmiş; ruhunun yorgunluğu bedenine yansımış gibi düşük omuzlarını ve tutulmuş boynunu esnetmişti.

"Bir şey mi dedin?"

"Ooo sen baya yorulmuşsun! İyi misin diye sormuştum ama duymadın."

Taehyung, düşüncelerine öyle gömülmüştü ki; düşüncelerinin baş öznesinin varlığından uzaklaştığını farkedemiyordu.

"Güzelim?" Jungkook bu sefer hem endişeli hem de daha ısrarcıydı. Bakışlarını önündeki yol ile yanındaki sevgilisi arasında defalarca gezdirmiş, bir eliyle de sevgilisinin güzel parmaklarını kavrayıp sonunda bakışlarını buluşturmayı başarabilmişti. "Neyin var?"

"Yoruldum sadece, önemli bir şey yok." Sesi öyle yorgun çıkmıştı ki Taehyung'un, dudakları başka bir kelime söyleseydi bile yine de 'yoruldum' diye duyulurdu.

"Haklısın, Jin hyungun deliliği tuttu yine... Neyse ki Namjoon hyung iyi idare ediyor."

"Evet. Birbirlerini çok sevdikleri her hallerinden belli..." Tüm o kaprislere rağmen Namjoon'un SeokJin'e nasıl aşkla baktığını, SeokJin'in konu Namjoon olduğunda nasıl bambaşka bir insan olabildiğini hatırlamıştı o anda ama içinde bulunduğu aracın güzergahı iyiden iyiye yabancılaştığında merakına yenik düşmeden edememişti.

"Nereye gidiyoruz bu arada Kook?"

"Çok az kaldı güzelim gelmek üzereyiz."

"Anlamadım. Nereye gelmek üzereyiz?"

"Güzelim unuttun mu, seni nişandan sonra bir yere götüreceğimi söylemiştim ya."

"Ah aklımdan çıkmış tamamen. İyi ama bu saatte nereye gidiyoruz?"

"Sürpriz." Jungkook öyle heyecanlıydı ki, Taehyung'un unutmuş olmasını kafaya takmadı bile, bugün gerçekten yoruldu diye düşünmüştü masumca. Sevgilisinin düşük moralini yorgunlukla perdelediğini farketmiyordu. Sanki ikisinin yerine de o heyecanlanıyordu.

Bir kaç dakika sonra Jungkook lüks aracını dar bir sokağın girişinde durdurmuş ve "Geldik." demişti. Yüzündeki çocuksu mutluluk, Taehyung'un kafasını karıştırıyordu. Ön ve yan camdan yapabildiği kadar etrafı incelemeye çalışmıştı Taehyung. Daha önce gelmediği ama varlığını bildiği modernize edilmiş fransız sokaklarından birine açılıyordu köşesinde durdukları cadde. Merkeze hiç de uzak olmayan muhit arnavut kaldırımlarla kaplı, birbirine bağlı bir kaç sokaktan oluşuyordu. Bir cadde aşağıda, metroya giden yol üzerinde mekanın ruhuna uygun kafeler olduğunu kestirebiliyordu az çok ama kafelerin işyerlerinin olmadığı, buram buram yaşam kokan bu apartmanları ilk kez görüyordu.

"Neden geldik buraya Kook?"

"Hadi gel benimle." Jungkook cevap vermeyip araçtan inmiş, hızlı adımlarla sevgilisinin kapısını açıp dışarı çıkmasını sağlamıştı. Parmaklarını birbirine kenetlerken sevglisinin sorularını sadece gülümseyerek geçiştiriyor ve bundan zevk aldığını gizlemiyordu.

"Hey nereye gidiyoruz?"

Baştan ikinci apartmanın doğrudan sokağa açılan, etrafı çiçeklerle, üzeri ferforjelerle kaplı, şık ama bir o kadar da güvenlikli kapısını cebinden çıkardığı güvenlik kartı ile açmıştı Jungkook ve sevgilisinin meraklı bakışları arasında önce onun içeri girmesini sağlamıştı.

Ashes of Mine - TaekookDove le storie prendono vita. Scoprilo ora