thirty-seven

840 67 90
                                    

Tekrar ben,

Ve tabii ki beklediğiniz bölüm,

İyi okumalar~

×××

Ertesi gün tamamen benim planlamamla geçmişti. Görmediğimiz her yeri gezerken, yabancı ve bizim gibi turistlerden fotoğraflarımızı çekmelerini isteyerek geçmişti saatler. Akşam üstü kendimizi toplanmış, otelden çıkışımızı yaparken bulmuştuk. Yer ayırttığım uçağımıza da zamanında vardığımızda sıradaki yolculuk İtalya'ydı.

Omegama önden söylediğim gibi konumumuz Amalfi Kıyıları olacaktı. Tertemiz suyu ve havasıyla, manzaralarıyla yine çok keyif alacağımız bir yer olacak gibiydi. Saatler sonra vardığımız şehir sakin göründüğü kadar da hereketliydi. Biz kendimizi önce otelimize, sonra da yorgunlukla yatağa attığımızda bu kıyıları keşfetmeyi ertesi güne bırakmıştık.

Tabii gece yarısı kaçamaklarıyla birlikte...

Gerçi hiçbir gün, hiçbir gecemizi veya sabahımızı boş geçirmemize izin vermiyordum.

Şimdi ise Omegamı kısa şortlarıyla, ıslak bir şekilde görmeyi daha fazla bekleyemiyordum.

"Lütfen Omegam!"

"Harry önce suya girersek bir daha çıkartmazsın bizi. Daha buradayız, ne var önce biraz gezsek?"

"Ama çok istiyorum..."

Bir çocuk misali olduğum yere çömüp sızlanmaya devam etmek istiyordum, ancak haklı olduğu için ona sarılmakla yetindim. Ardından benim isteğimi yapmamasının cezasını kollarım etrafındayken gezerek ödetmeye çalıştım.

Kahvaltıdan sonra, İskoçya'ya kıyasla daha ince ve kısa kıyafetlerle çıkmıştık sokaklara. Deniz havası öyle güzeldi, öyle esintiliydi ki bulduğum ilk açıkta kendimi denizin, Omegamın gözlerini çalmış güzelliğine bırakmak istiyordum.

Burada da gezilecek mekanlar olsa da, Edinburgh gibi görülecek farklı yapılardan bulunmuyordu, genel olarak doğal güzelliklere sahipti. Tam bir yaz tatili şehriydi ve tamamen deniz odaklıydı. Bu nedenle bugünü gezmeye ayırıp yarından itibaren denizden çıkmaya niyetim yoktu.

Zaten Edinburgh'e kıyasla daha küçük bir şehri olduğundan günümüzü tamamlayamadan Omegamı suya atmayı planlıyordum.

"Tertemiz..." Diye mırıldandığını duyduğum eşime döndüğümde derin bir nefes aldığını görmüştüm.

"Ah, kesinlikle!"

Boynuna doladığım kolumla şehrin çiçek bahçesini, meydana veya avlulara diktikleri heykelleri, hediyelik eşya dükkanlarını gezip Ziro Kalesi'ni görebildiğimiz bir bahçe terasına bile çıkmıştık.

Güneş tam tepeye çıktığında sıcak bunaltacak gibi olduğundan Louis'yi limana çekiştirmiştim. Gezi Rehberinde gördüğüm Zümrüt Girotto'ya gidebilmenin yolunu bulup bizi gezdirecek ilk tekneye atlamıştım. Eğer kullanmayı bilseydim küçük tekneyi kullanacak kurdu da suya postalayıp Omegamla yalnız vakit geçirebilirdim. Ancak ona muhtaç olduğum için görmezden gelmeye karar verdim.

Bizi sarkıt ve dikitlerin bulunduğu bir mağaraya soktuğunda suyun rengi buranın adını daha anlamlı kılıyordu.

"Vay canına..." Omegamın mırıltısıyla ona döndüm. O ise gözlerini duru suda gezdiriyordu. "Su rengini gözlerinden almış gibi duruyor," Kafasını bana çevirdi. "..Alfam."

Kalbimde hissettiğim çarpma bedenimin sarsılmasına neden oldu. Gözlerim kapanırken elimi kalbime götürdüm.

Sanırım sana geliyorum Tanrım...

Raunchy Alpha // larryWhere stories live. Discover now